Kitapla ilk karşılaştığımda yazarın oyuncu olan Buğra Gülsoy olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım. Hiç bir önyargıya fırsat vermeyecek bir kitap. İlginç konusu, akıcı cümleler, bağlantılı olaylar, Distopya, Spiritüalizm ve daha niceleri.. Özellikle Buğra Bey’in bu distopyayı yaratmadan önce gerekli araştırmaları yaptığı, konuları özümsediği çok belli. Ayrıca oyunculuk ve yönetmenliğinin de olumlu etkisiyle kitabı okurken zihninizde filmini de izliyor gibi oluyorsunuz. Hikayenin özü aslında post-truth çağını çok iyi eleştiriyor. Yaşadığımız pandemi dönemine dokunuşlar da çok yerindeydi. İyi ki okumuşum. Kesinlikle tavsiye ederim. Luna sayesinde diğer kitaplarını da satın aldım. Onları da ayrıca inceleyeceğim. :)
“İç içe geçmiş yaşamlarımızda birbirimizi tanısak da tanımasak da, yakında da olsak çok uzaklarda da, yine de dokunabiliyorduk birbirimizin kader yollarına.”
Kitap tezatlıklarla ön plana çıkmış. Yüzbaşının ve rahibin kardeşinin serseri takımından olması, içkiye kadına düşkünlükleri, rahibin dinden ve bilimden uzaklaşıp ne kadar kötü olabileceği, çirkinin iyi duygulara, güzelin kötü duygulara sahip olabileceği, evlat acısı çeken kadının sırf çingene diye kendi çocuğuyla yaşıt gördüğü Esmeralda’yı asılırken görmekten zevk alacağı… Hepsi tezatlıklar üzerine kurulu bir roman.
Benim en sevdiğim kısım, dönemin adaletsizliğini anlatırken hakimin ve sorgulanan quasimodo’nun ikisinin de sağır olduğu kısım oldu. Hakim suçluyu hiç dinlemedi, suçlu da kendisini savunamadı. Buna karşın hakim hiç haketmediği cezayı verdi ona.
Gerçekten kurgusu, kahramanlarıyla insanın içine çekiyor kitap. Victor Hugo’nun yazma becerisine hayran kalmamak mümkün değil.
Notre Dame'ın KamburuVictor Hugo · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202232,6bin okunma