Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şerife Süer

Şerife Süer
@Serifesuerr
Öyleyse kaderin bizim için sakladıklarını düşünerek tasalanmayalım...
Reklam
Üstelik olacak şeyleri olmuş gibi düşünmeli ve şimdiyi gelecekte görmeliyiz;çünkü gelecek, biraz daha uzak bir "şimdi" den başka bir şey değildir.
Söylesenize: Siz böyle mi davranırdınız? Kendi ayaklarıyla size gelen bir kadını bir kenara mı atardınız, onun kırılgan, sersem yüreğine utanmaz, alaycı gözlerle mi bakardınız? Onu böyle elinizin tersiyle iter miydiniz? Kızcağızın yapayalnız olduğunu, kendine hâkim olamadığını, size olan aşkını dizginleyemediğini, suçlu olmadığını, kızın hiçbir suçu olmadığını... hiçbir şey yapmadığını aklınıza hiç getirmez miydiniz? Ah Tanrım, Tanrım!..

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
... uzun zamandır birini arıyordum ve aradığım sizdiniz, şimdi buluşmamız yazgımızmış...
Hakikat olarak Acı
Kopuşlar acı veriyorsa bağlar hakiki demektir. Sadece hakikatler acı verir. Hakiki olan her şey acı vericidir.
Reklam
Ötekine karşı korunmasızlığı Elias Canetti "ruh çıplaklığı" olarak adlandırır. Beni yaralanabilir duruma getiren odur. Ötekinin bende yol açtığı huzursuzluğun sorumlusu da odur. Ötekine kayıtsız kalmamı imkânsızlaştırır: "acınacak ilişkisini ve gönül yakınlığını düşündü, yaşlandıkça daha baskılı, daha kuvvetli sevdiğini, kendi ölümüyle değil sürekli olarak sevdiğinin ölümüyle meşgul olduğunu, 'olaylarla' giderek daha az ilgilendiğini ama en yakınındakine asla kayıtsız kalamadığını, nefes alma, duyumsama ve anlayış olmayan her şeyi hor gördüğünü. Bunun yanı sıra başkalarını görmek istemediğini, her yeni insanın kendisini içinin en derinlerinde kışkırtığını, kendini buna karşı ne tiksinti ne de küçümsemeyle koruyabildiğini, onlar bunu fark etmese de savunmasız bir şekilde herkesin eline düşmüş olduğunu, onların yüzünden bir türlü huzura eremediğini, uyuyamadığını, rüya göremediğini, nefes alamadığını da..." Ruh çıplaklığı ötekiler için duyduğum endişe olarak gösterir kendini. Bana kim olduğumu öğreten bu endişedir: "Nasıl olur da sadece endişe içindeyken tamamen kendim olurum? Endişe duymak üzere mi eğitildim? Kendimi ancak endişe içindeyken tanıyorum. Aşıldığında da umut oluyor. Ama başkaları için duyduğum endişe bu. Hayatlarından endişe ettiğim insanları sevdim.
Martin Eden
Hayat, hastalıklı bir insanın yorgun gözlerini yakan güçlü bir ışık gibiydi. Uyanık geçirdiği her an, etrafında ve üzerinde çiğ bir öfkeyle parlıyordu. Acıtıyordu. Dayanılmaz bir acı veriyordu.
Sayfa 475Kitabı okudu
Martin Eden
Şefkat ve merhamet, kölelerin yeraltı hapishanelerinde icat edilmiş şeylerdi;sefiller ve güçsüzler ordusunun ıstırabından başka bir şey değillerdi.
Sayfa 395Kitabı okudu
Martin Eden
Ölüler mezarında kalmalı. Neden bana ve içimdeki güzelliğe onlar hükmetsin? Güzellik canlıdır ve ölümsüzdür. Diller gelir geçer . Onlar ölülerin tozudur.
Sayfa 134Kitabı okudu
Martin Eden
"Seni salak!" diye bağırdı. "Yazmak istedin, yazmaya da çalıştın ama yazacak hiçbir şeyin yoktu. İçinde ne var senin? Bazı çocukça kavramlar, birkaç az pişmiş duygu, çokça sindirilmemiş güzellik, kos- koca ve kapkara bir cehalet, aşkla yanan bir yürek ve aşkın kadar büyük, cehaletin kadar nafile bir tutku. Yazmak istedin! Neden, çünkü hakkında yazabileceğin bir şeye başlamak üzeresin. Bir güzellik yaratmak istedin, ama güzellik hakkında hiçbir şey bilmezken nasıl yapacaksın bunu? Hayatın temel nitelikleri hakkında bir şey bilmeden hayat hakkında yazmak istedin. Dünya senin için bir Çin bulmacasıyken ve varoluş düzeni hakkında yazabileceğin tek şey, onu hiç bilmediğinken, sen tutmuş dünyayı ve varoluş düzenini yazmak istiyorsun.
Sayfa 127Kitabı okudu
Reklam
Martin Eden
İlahi olan hiçbir şeye inanmamıştı. Hep dinsiz olmuş, rahiplerle ve ruhlarının ölümsüzlüğüyle tatlı tatlı dalgasını geçmişti. Bu hayatın ötesinde bir hayat yoktu ona göre; hayat o anda ve oradaydı, sonrasıysa sonsuz kör karanlıktı. Oysa kızın gözlerinde gördüğü şey ruhtu... hiçbir zaman ölmeyecek olan ebedi ruh. Tanıdığı hiçbir adam ve hiçbir kadın onda ölümsüzlük fikri uyandırmamıştı. Ama kız öyleydi. Daha kendisine ilk baktığı anda fısıldamıştı bunu. Yürürken kızın yüzü gözlerinin önünde pırıl pırıl parlıyordu; solgun ve ciddi, hoş ve duyarlı, ancak bir ruhun yapabileceği gibi merhamet ve şefkatle gülümseyen ve gencin asla hayal edemeyeceği kadar saf ve masum. Kızın saflığı yumruk gibi çarpmıştı suratına. Onu afallatmıştı. İyiyi ve kötüyü bilirdi, ama varoluşsal bir nitelik olarak saflık ve masumiyet, asla aklına gelmemişti. Oysa şimdi, onda, toplamı ebedi hayatı oluşturan iyilik ve temizliğin en üst derecesi olarak kavrıyordu saflığı.
Yaşamın olağan gerçekliği içinde bile, ayaklarının yere bastığı, ciğerlerinin, içine çekip bıraktığı havayla şişip indiğini, bir ayağının ötekinin önüne koyarsa, bulunduğu yerden gitmek istediği yere ulaşacağını bilmeyi olağanüstü buluyor. Bazı sabahlar uyandıktan hemen sonra, ayakkabılarını bağlamak için yere eğildiğinde öyle yoğun, dünyayla öylesiye doğal ve uyumlu bir birleşim içinde olan bir mutluluk dolduruyor ki içini, çevresini saran ve içine girip yayılan, yaşıyor olmanın beklenmedik ve karşı konulmaz bilinciyle içine sızan bu şimdiki zaman içinde kendinin de canlı olduğunu anlıyor. O anda içinde bulguladığı mutluluk olağanüstü. Olağanüstü olsa da olmasa da o bu mutluluğu olağanüstü buluyor.
Sayfa 157Kitabı okudu
Bugün olanlar dün olanların bir çeşitlenmesinden başka bir şey değildir. Dün bugüne yansıyor, yarın da, gelecek yıl olacakları önceden anıştıracak bize
Sayfa 150Kitabı okudu
Çölde dolaşıyor olmanız, vaat edilmiş bir toprak bulacağınız anlamına gelmez.
Başka birinin yalnızlığına girmenin olanaksız olduğunu anlıyorum. Bir başka insanı, az da olsa, tanıyabileceğimiz doğruysa, bu ancak o kişinin kendini tanıtmak istediği ölçüde gerçekleşebilir.
61 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.