'Gururlu insanlar kendilerine sadece keder yaratırlar' cümlesiyle ilgimi çekip aldığım kitap benim rüyalarıma girerek beni mahvetti. Şöyle ki aslında okurken bir o kadar sinirlendigim halde karakterleri nasıl bu kadar benimsediğimi anlayamadim. Heatcliff'in akıl almaz dur durak bilmeyen sevgisizce yaptığı intikamı beni yordu. Bir insan sevmeyi nasıl bu kadar bilemez nasıl daha fazla gözü döner işte böyle. Bir an kitapta bu adam hiç ölmeyecek diye düşünmekten alamadım kendimi. Beyfendimiz mezarda bile rahat bırakmadı kimseyi. Belki de bir gram sevgi uğruna daha da yaktı kavurdu her yeri ama bu sevginin karşılığını tek bir insanda aradı devamlı onun tüm asagilamalarina rağmen tabi bir de aslında onun da seviyor olmasına rağmen. Kitapta aşk ve nefret, aşağılama ve yergi o kadar çoktu ki hangi duyguyu yaşamam gerektiğini hissedemiyorum. Devamlı bir yukselis, devamlı bir kadinlarin kendilerini yok edisleri.. Uğultulu Tepeler son zamanlarda okudugum en karamsar kitaplardan biriydi sanırım.
Patroklos ve Akhilleus'un bize hem kendilerini hem de duygularını çok iyi anlatmamiza yardımcı oluyor yazar. Her yeni duyulan, ismi konamamis duyguları bile hissettiriyor kitap size. Çok akiciydi kesinlikle. Özellikle yola çıkmak için alıyorsanız şahane bir tavsiye. Şahane bir yol arkadaşı en azından ben o niyetle almıştım.
Sonunda Patroklos mu Akhilleus muydu daha çok sevgi uyandiran bende bilemiyorum. Ama Akhilleus'a hayran kalmamak elimde değildi. Aşkına, arkadaşına sahip çıkması. Duyguları için başından beri gösterdiği sabit duruş. Kalbimde iz bırakarak bitirdim kitabı. Sonunda Hector'u öldürmesi için çok mühim bir nedeni olmustu Akhilleus'un.