Ben de sevdim bir kadını
Ona şiirler yazdım
Ne süs vardı ne edebiyat
Kelimeler ve ben vardım
Yazdım
Kalbimde ne varsa
Sakınmadım döktüm yazıya
Kelimeler aktı kağıda
Bilmeden sonunu
Yazdım
Bir an ki o kalp
Şiirlere hasret kaldı
Artık ne kadın
Ne de sakınacak laf kaldı
Yazdım
Sonunu bilerek
Bile bile
kelimeler kan olana kadar
Yazdım
Artık ne kalp kaldı
Ne de yazacak harf kaldı
Beklersin
Batıdan doğacak güneşi
Dinlersin
Başlamayacak olan müziği
Söylersin
Hiç tutmayacağın sözleri
Bilirsin
Görmediğin her şeyi
İstersin
Sende bitenleri
Seversin
Hiçbir şeyi
Ve biz...
Gecenin karanlığına doğru çöken bir güneş gibi
Yeni günün şafağında bambaşka bir yolda
Yaz güneşinde üşür gibi
Belki bir başka yolda görüşürüz
Gözlerimiz verir selamı
Almasak da kalbimize işler
Olsun...
Bu da böyleydi der yürürüz
Ayaklarımız kanayana kadar
Birimiz günün battığı yerde
Diğerimiz gün doğumunda güneşe bakana kadar
Gösteremediğin değil
İçinde tutamadığındır sevgi.
Senden öte
Kalpte bilenindir sevgi.
Başından değil
Sonunu gördüğündür sevgi.
Onun sen
Senin de o olduğundur sevgi.
Ölüm, artık düşünmekten vazgeçmektir. Düşünmektir insanı var eden. Düşünmüyorsan ölüsün artık. Düşünmüyor veya düşünemiyorsan var olduğunu sen dahi kanıtlayamazsın.
Sevgi tükenir mi hiç?
Bu yalanı insan kendine nasıl söyler?
Ya hiç var olmamıştır.
Ya da tükendiğini söyleyecek kadar riyakardır.
Ya hiç sevmemişse?
Tek tükenen zamandır.
boşa tüketilen zaman.
Annenin babanın sevgisi hiç tükenir mi?
Ya hiç sevmediyse?
Gerçekten seven hiç tükendi der mi?
Ya hiç sevmediyse?
Dayanacak güç kalmaz ama
Sevgi hiç tükenir mi?
"İnsan resimden anlamayan birinin tabloları eleştirmesine kızmaz veya müzikten hoşlanmayan birinin eleştirileri onu alakadar etmez." demiş Charles Dickens, İki Şehrin Hikayesi adlı eserinde. Öyle ya bilmeyeni ne ile yargılarsın? Sevmeyeni ne ile yargılarsın? bilmeyeni oturup dinler misin? Bileni bulmaktır doğrusu. buldun mu bileni duymaktır asıl mesele. Sizi bileni ve anlayanı arayın o vakit. Siz de bileceğiniz ve anlayacağınızı arayın.
Anlamak.
Anlatmak da anlamak kadar önemli değil midir?
Anlatılmayan nasıl anlaşılsın?
Karşıdaki müneccim midir?
Kendine anlatamadığını başkasına nasıl anlatırsın?
Anlatan hak da anlayan tek midir?
Küslük, düşmanlık nedir bilmem.
Ben o yollardan hiç geçmedim.
Esip gürlemem birkaç gün.
Sonra oturur yine dinlerim.
Ben böyleyim.
Canım yanar.
Küllerimden kalkıp yine severim.
Ben sana dayanırım da,
Sen bana dayanamazsın.
İşte bu benim.
Ne kırılan kalp, ne de yanlış insan. İnsanı boşa harcanmış veya başka şekilde değerlendirilebilecekken doğru değerlendirilmediğini hissettiren o “zaman kaybı” hissi mahvediyor. Belki de aşk acısı diye nitelendirdiğimiz şeyin adı zaman acısı’dır. - Arda EREL