Bir an kayboldun gibi! Yaşadım kıyâmeti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emâneti.
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma.
Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü,
Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim. Değil, yalnız ardına kimlerin düştüğünü, Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim.
Gördüm dalından koparıp gülü
Göğsüne bağlayan çalılar gördüm
Dışarda gezerken binlerce deli
İçerde nadide deliler gördüm Düşmüşler peşine zahmetsiz avın
Kelekler bilirim altları kavun
Sallasam yıkılır virane evi
İçinde nadide halılar gördüm Aç dudak çatlamış sararmış beniz
Ölü ya yaşıyor aldırma henüz
Duygusuz ve hissiz kişiler gördüm
Sen sarayda handa yaşarken
Ben hücre köşelerinde
Özgürlük için yaşarken öldüm..
Sonra aramıza
Şehirler, ülkeler belki
Dünyalar girecek hiç
Karşılaşamayacağız
Kader ağlarını örmeyecek
Bizi bir araya getirmek için
Sonra birimiz öleceğiz
Diğerimiz bunu hiç bilmeyecek..
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim.
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş kurşun olamaz mı?
Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten..
Gecelerden bir gece uyanırsan apansız Uzaklarda elemli, garip bir kuş öterse
Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız Ve bir gün kabrimde bir kara gül biterse
Bil ki seni düşünüyorum..
Faruk Nafiz Çamlıbel
Caddeden sokaklara doğru sesler elendi,
Pencereler kapandı, kapılar sürmelendi.
Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar,
Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar...
Son yolcunun gömüldü yolda son adımları,
Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları.
Mezarda ölü gibi yalnız kaldım odamda:
Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda,
Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye,
Yollarını bekledim görüneceksin diye.
Senin için kandiller tutuştu kendisinden,
Resmine sürme çektim kandillerin isinden.
Saksıda incilendi yapraklar senin için,
Söylendi gelmez diye uzaklar senin için...
Saatler saatleri vurdu çelik sesiyle,
Saatler son gecenin geçti cenazesiyle,
Nihayet ben ağlarken toprağın yüzü güldü,
Sokaklardan caddeye doğru sesler döküldü...
"Sen beni asla, asla tanımayan, su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen..."
“Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar.” Giordano Bruno.
Evrenin İşleyişi Üzerine
..... Bunlar bilinen bilinenlerdir. Bunlar bildiğimizi bildiklerimizdir. Bilinen bilinmeyenler vardır. Yani, bilmediğimizi bildiğimiz şeyler vardır. Ama bilinmeyen bilinmeyenler de vardır. Billmediğimizi bilmediğimiz şeyler vardır.
Donald Rumsfeld.
İlahi güç doğanın kendisidir. Doğa sadece bilgidir. Bilgiden yoksun toplumlar ilahi adalet ve fani gücü asla elde edemezler. "Doğa" istese de istemese bu dengede işler. Bu döngüde uluhiyetin bilince ihtiyacı yoktur. Nasıl ki vücudumuzdaki hücreler kendi varlığının bilincinde olmasa bile vücut içerisindeki görevini yerine getirmekteyse, doğanın gücü ve döngüsü kendi bilincine sahip olmaksızın bilgisiz toplumları mahvolmaya mahkum kılmaktadır.