Feraye…
Herhalde son zamanlarda hiçbir roman karakterinin adını bu kadar güzel, melankolik ve vintage bulmamıştım.
Romanda Feraye sustukça ben bunaldım. Ama ne zaman ki ağzını açıp bir iki kelimeye etmeye hatta uzun uzun cümleler kurmaya başladı, işte o zaman aldım kalemi elime deli gibi çizdim. Keşke hep konuşsa… O kadar mı doğru ve haklı konuşur bir insan. Düşüncelerini kendime çok yakın bulduğumdan sanırım. Lakin sessizliğine kızdığım zamanlar çok oldu. Romanda beni en çok rahatsız eden şeylerden biriydi bu. Özellikle maaş hakkında konuşamadığı, sesini hiç çıkaramadığı bölümlerde okuyucu olarak ben sinir krizi geçirdim.
Açıkçası romanın başındaki Feryal ve Feraye kardeşlerin ilişkisini ilerleyen sayfalarda da görmek çok isterdim. Keşke ilk sayfalarda anlatıp bırakmasaymış yazar. Biraz tadı damağımda kalmış gibi hissettim.
Roman çok ince düşünülerek yazılmış kesinlikle. Özellikle kitabın adının romanın içindeki edindiği yer, mesajlar çok zekice tasarlanmış. Son sayfalardaki yazarla röportaj kısmını büyük bir keyifle ve hayranlıkla okudum.
Kitap, son sayfasını okuyup kapağını kapatınca buruk bir his bırakıyor içinde. Ve bence bu hissi sevmeyen okuyucu yoktur.
Ben bir kitap yazsam kesinlikle bu tarzda bir roman olurdu.