Tarihte hiçbir ülke yoktur ki kurucusuyla
bu kadar mücadele etsin. Bizleri tebaa
olmaktan kurtarıp yurttaş olmamızı
sağlayan bir lidere șükran duyacağımız
yerde sistematik biçimde adını her yerden silmeye çalışıyoruz
Uygar yaşam, sizin de bildiğiniz gibi, hepimizin işbirliği yaptığı çok sayıda yanılsamadan oluşur. Sorun şu ki bir süre sonra bunların yanılsama olduğunu unutur ve gerçeklik etrafımızda parçalandığı zaman büyük bir şok geçiririz.
-J.G. Ballard
Neydi gerçeklik?
Sumerlerin de bir atasőzü var: " Boş vakit geçirdin, neye yaradı?" Zamanı doğru kullanabilmek ve yaşanılanı deneyime dönüştürebilmek insanın kendine yapabileceği en büyük iyilik belki de. Bunu başarabildiysem ne mutlu bana. O yüzden zamanla sağlıklı bir ilişki kurmamız gerektiğini yinelemek istiyorum: Tek bir anımız boş geçmemeli. Çalışıyor muyuz? Hakkını vereceğiz
Spor mu yapıyoruz? Hakkını vereceğiz. Okuyor muyuz? Hakkı vereceğiz. Hayatta öğrenecek sey bitmese de zaman bir şekilde bitiyor. Bu sınırlı zaman içinde kendi dilini en ustalıkla konuşacak şekilde öğrenmek, kendi kültürünü iyi tanımak, kendi coğrafyanı detaylı bir biçimde bilmek hepimizin sorumluluğu.
Bunları gerçekleştirdiğin zaman içindeki öğrenme aşkı durdurulsmaz hale geliyor. Başka kültürler, başka diller, başka coğrafyalar derken kendini yetiştirmiş biri oluveriyor, yaşadığın topluma ve dünyaya karışabilir, söz sahibi olabilir hale geliyorsun
Vicdan, gerektiğinde politik, dolayısyla tehlikeli de olabilen bir organ.
Bu yüzden:
Şu kadın, yağmurlu bir havada yerde sürünerek dilenen bacaksız başka bir kadının yanından aklında alışveriş listesiyle geçebiliyor.
Şu şoför, trafik ışıklarında durduğunda arabanın camına yapışmış çıplak ayaklı bir delikanlıyı bir el işaretiyle def ediveriyor.
Şu adamın kulakları, yemek yediği masanın yanı başında yere bırakılmış kir içindeki bir çocuğun ülfediği flüte sağır.
Șu genç kızın gözleri çöp kutularından yemek toplayan yarı deli evsize kör.
Şu yaşlının kalbi, savaştan kaçıp gelmiş çocukları tehlikeli sokaklarda gece yarısı tiner koklayarak dolaşmasına dayanıyor.
Dünya, sen gözlerinle gördüklerine katlandıkça daha da çirkin dönüyor.
Susuyorsun, Daha önce de sustuğun gibi. Sustukça sıra sana geliyor. Daha
önce de geldiği gibi. Buna rağmen geçmișle yüzleşmekte gösterdiğin ısrarın zerresini bugünle yüzleşmekte göstermeye yanaşmıyorsun.
Sistem etrafindaki yoksulların ve
tutunamayanların ve azınlıkların soyunu
kırıyor. Senin kalbin hålâ sapasağlam. O kolektif suç, verdiğin ödünler yüzünden
çağlardan çağlara yuvarlanarak ve tüm suskunları bünyesinde toplayarak büyüyor.
Siyah derililerin ve farklı olanların ve kadınların ve güçsüzlerin köle olmasına ikna olmuş koca bir uygarlığın artığısın
Sistem seni sınırsız tüketim ve yüksek satın alma gücü için var olma heyecanıyla donatıyor. Bunu özgürlük sanıyorsun.
Kendi etrafina hevesle kafes üzerine
kafes örüyorsun. O kafeslerin içinde ruhsal yıkıntılardan inşa ettiğin tehlikeli bir ahlak sistemi; kendi bedeninden utanmakla başlayan bir ahmaklığa kapılıp evrensel bir ahlaksızlığın bekçiliğini yapıyorsun.
Eğer çocuklarınızın zeki olmasını istiyorsanız onlara hikâye anlatın, eğer çocuklarınızın çok zeki olmalarını istiyorsanız daha çok hikâye anlatın, eğer çocuklarınızın parlak zekalı olmasını istiyorsanız onlara daha da çok hikâye anlatın.
Yeni bir bilimsel gerçek, karşıtlarını ikna ederek ve ışığı görmelerini sağlayarak galip gelmez. Karşıtları en sonunda ölüp, yerlerini bu fikirlere aşina yeni bir nesle bıraktıkları için galip gelir. Max Planck