"Onu bilir, onu söylerim. Başka şehirler tehlikelidir, hele büyük şehirler çok tehlikelidir. Kalabalıklar, ışıklar, şatafat, ne akıl bırakır insanda ne fikir... Ne sadakat kalır ne vefa..."
"Fransa değil burası Şehsuvar. Millet, inklap filan istemiyor esasında. Devletlerin geri kaldığını gören bizim gibi aydınların isteği bu. Devr-i istibdatmış, sürgünmüş, zulümmüş kimsenin umrunda değil. Fransa'da millet dökülmüştü sokağa. Bastille'i basanlar işçiler, esnaflar, köylülerdi... Bizde ise meşrutiyeti 'Çok yaşa padişahım' diye kutluyor millet. Zor, çok zor iş Şehsuvar... Belki bir hayal, umarım muvaffak oluruz ama hakikat olması çok güç bir hayal. Fakat çok kıymetli bir hayal, o yüzden asla vazgeçmemeliyiz bu idealden..."
Hatırlar mısın bilmem, bir defasında, Leon Dayı, "İhtilal, fırtınalı bir denizde, dev dalgalarla boğuşarak kıyıya ulaşmaya çalışan, gövdesi halktan, direkleri teşkilattan, yelkenleri isyandan oluşan bir gemidir" demişti. O zamanlar çok hoşuma gitmişti bu benzetme ama şimdi anlıyorum ki, eksik söylemiş. İhtilal fırtınalı bir denizde kıyıya ulaşmaya çalışmaz, aksine devasa dalgalarla boğuşmayı öğrenerek hiç batmadan hep denizin üzerinde kalmaya çalışır. Çünkü tarihi teşkil eden olaylar asla basit değildir, asla belli kurallara göre hareket etmezler, hep dinamiktir, asla dizginlenemezler ve hepsinden önemlisi süreklidirler. Bilhassa isyan günleri, isyan yılları, birbiri ardına patlayan devasa olaylarla kendini ifade eder. Öyle bir an gelir ki, ne milletlerin hükmü kalır, ne partilerin ne de fertlerin...