Mutsuzluğa taparak onu oluşun etkeni ve cevheri haline getirdiğimizde, alnımıza yazılı akıbetin berraklığı içinde, bir felâket şafağında, doğurgan bir cehennemde yüzeriz. Ama mutsuzluğu tükettiğimizi zannederek içimize ondan sonra da hayatta kalma kuşkusu düştüğünde, varoluş soluklaşır ve
artık olmaz. Ve kendimizi yeniden Ümit’e uyarlamaktan korkarız... mutsuzluğumuza ihanet etmekten, kendimize ihanet etmekten...