Onlar dünyayı giyindikleri, yaşadıkları gibi bir yer yapmak, kendilerine benzetmek istiyorlardı. Yirmili yaşlarındaydılar ve aile yuvalarına terk edip her neresi idiyse yaşadıkları şehri Katmandu’dan ayıran binlerce kilometreyi tepmekten ürkmüyorlardı.
Onlara hipi yada çiçek çocukları deniyordu.
En çulsuzları otostop yapıyordu. Daha becerikli olanlar, ceplerinde üç beş kuruş bulunanlar, minibüs kiralayıp onu günün modasına en uygun şekilde rengarenk boyuyor ve süsleyip yola koyuluyorlardı. Ya da Amsterdam’daki Goa durağından kalkan, Who’ların bir şarkısında sözü edilen uyuşturucu maddelere atfen, “Magic Bus” adlı otobüse biniyorlardı.
Anadolu’nun bozkırlarını, Kapadokya’nın peribacalarını, İran’ı ve Afganistan’ı geçtikten sonra Himalaya’nın Dağları’nın çevrelediği Katmandu’da son bulan bu çılgın yolculuğun, biraz soluklanmak, bazen de biraz para toplamak için kaldıkları ilk durağı, İstanbul’da Sultanahmet Meydanı ve civarıydı.
Özellikle de adını “Puding Shop”a çevirdikleri bir muhallebici. Orada ve başka yerlerde rastladıkları gençlerle, kaçınılmaz olarak bir etkileşime giriyorlardı.
Bu bir roman.. İçinden, Türkiye’de ve dünyada altmışlı yılların neredeyse tüm düş ve serüvenlerin geçtiği... Başkaldırmalar, aşklar, tehlikeli oldukları kadar çoşku dolu deneyimler, dünya istenen şekle girene kadar inatla, ısrarla aykırı yaşama kararı ve tüm bunların getirdiği düş kırıklıkları...
Türk ya da yabancı olsunlar, bu gençlerin her birinin, 20. Yüzyıla damgasını vuran büyük değişimlere minicik dahi katkısı bulunmuştur.