Kitaba başladığımda böylesine güzel bir sevgi ile karşılaşmayı beklemiyordum. Kitap Akhilleus'un yoldaşı Patroklos'un gözünden bir anlatım ile yazılmış. Akhilleus'u Patroklos'un gözünden okumak benim için çok etkileyiciydi. AKhilleusa ilk aşık olmaya başladığı günler, zamanla karşılık bulan sevgisi ve yer altı dünyasında sonsuza dek sürecek iki yaşamın kitabı. Deniz tanrıçası Thetisin oğlu Akhilleus ve babası tarafından sürgün edilmiş olan Patroklos. Kitabın her sayfasında onların bir parçasıymışcasına olayalara dahil oldum. Zaman zaman sevindiğim, bazen gözlerimin dolduğu çok derin bir yolculuktu. Troya'da savaştım, Patroklos ile öldüm, Akhilleus ile Patroklosun intikamını aldım, Paris'in nişan aldığı ok yanlızca Akhilleusun sırtını değil benimkini de delip geçti. En acısı ise sevdiği insanın mezarının başında döneleyen bir ruhun boşluğunu hissettim.
Akhilleus gerçekten kastettiği şeyleri söylüyor, karşısındaki öyle yapmazsa da şaşırıyordu. Bazıları bunu budalalıkla karıştırabilir. Oysa her zaman yürekten gelen şeyleri söylemek de bir tür deha değil midir?