"Yüreğim acı çekmekten korkuyor," dedi bir gece Simyacı'ya, aysız gökyüzüne bakarlarken.
"Yüreğine, acı korkusunun, acının kendisinden de kötü bir şey olduğunu söyle."
"Sen otur ben çay yapacağım." dedi Simyacı. "Ve bu atmacaları birlikte yiyeceğiz."
Delikanlı bunların önceki gün görmüş olduğu atmacalar olup olmadığını düşündü, ama hiçbir şey söylemedi bu konuda.
Konu cinayet ama kitap polisiye romanı değil. Kitabın sonunda birisi ölüyor ve bunu kitabın ilk cümlesinden öğreniyorsunuz.
O halde konu cinayet olamaz
Peki ne?
Kitap bir cinayet üzerinden bir toplumu anlatıyor. Bizi durdurun diye neredeyse yalvaracak duruma gelen katiller, “namus” uğruna atılan bir iftira, toplumun alışılmış tepkisizliği ve katilleri koca bir toplum olan bir cinayet.
Ayrıca sonu belli olan üstelik tüm olay hepi topu bir saat süren bir kitabı okutacak bir kalemin ürünü.
Yaşamak zorlu bir iştir, ama bizim gibi olursan aynı zamanda faydasızdır da. Hiçbir anlamı yoktur. Eğer tekrar çarkın bir parçası olmanın yolunu bulsaydım, bir dakika bile beklemezdim. Eğer ölüm yoksa yaşamanın ne anlamı var ki?
-İnsanların yüreği- ulaşmaya layık olmadıklarını ya da ulaşamayacaklarını sandıkları için en büyük düşlerini gerçekleştirmekten korkarlar.
(İkinci Bölüm)
“Bulunduğum yerden sevmeyi öğrendim. Dünyaya biraz daha yaklaşacak olsam, üzerinde bulunan her şeyin yok olacağını ve Evrenin Ruhu'nun yok olacağını biliyorum. Bu nedenle karşılıklı bakışmakla yetiniyoruz […]”
"Yüreğine, acı korkusunun, acının kendisinden de kötü bir şey olduğunu söyle. Düşlerinin peşinde olduğu sürece hiçbir yürek kesinlikle acı çekmez. Çünkü araştırmanın her anı, Tanrı ve Sonsuzluk ile karşılaşma anıdır."