Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Emre

Emre
@Volodya
İzmit
7 okur puanı
Kasım 2023 tarihinde katıldı
"Sizin yaşınızda bu ağrı doğaldır." dedi. "Öyleyse" dedim. "Doğal olmayan benim yaşım." Doktor merhamet yüklü bir ifadeyle gülümsedi. "Görüyorum ki siz bir filozofsunuz."
Sayfa 14 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
12 Eylül
12 Eylül'le gelen devlet terör rejiminin belli başlı iki amacı vardı. Birincisi, Türkiye'ye yeni bir sermaye birikimi mode lini kabul ettirmek, bunun için gerekli düzenlemeyi yapmak; ikincisi de, Türkiye'yi emperyalizmin Ortadoğu'daki çıkarla rının korunması amacıyla alt-emperyalist role hazırlamak. 13 Eylül 1980 tarihli New York Times'da, "Bir NATO üyesi olan Türkiye, Doğu Akdeniz'deki Amerikan menfaatleri açısından stratejik bir konumda bulunuyor," deniyordu, ABD Temsilciler Meclisi Heyeti, Narkotik Özel Komite Başkanı Charles Rangel, "Türkiye sadece müttefik olarak değil, bölgede liderliğini desteklediğimiz bir ülkedir," diyordu
Sayfa 314Kitabı okudu
Biz zengin olduk, çünkü bizim için bazı ırklar ve milletler öldü, bazı kıtalar tamamen boşaltıldı. –Sombart
Sayfa 281 - Yordam KitapKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Mustafa Kemal, Durkheim sosyolojisinin tipik bir sözcüsü gibi konuşuyor. 13 Ocak 1923'te verdiği bir demeste: "Ben öyle bir firka teşkilini tasavvur ediyorum ki, bu firka milletin bütün sunüfunun refah ve saadetini temine matuf bir programa malik olsun." diyor. Türkiye'de sınıfların bulunmadığını, meslekler bulunduğunu söylüyor; "Binaenaleyh muhtelif meslekler erbabının menfaatleri yekdiğeriyle imtizaç halinde olduğundan onları sınıflara ayırmak imkânı yoktur ve umumi heyetiyle hepsi halktan ibarettir," diyor. Aralarında uzlaşmaz çelişkilerin bulunduğu sınıfların olmadığı yerde siyasi partilere de yer yoktur. Türkiye sınıfsız bir toplumdur. Sınıfsız topluma da bir tek siyasal parti yeter! 1920'li yıllarda Türkiye'de sınıfların olmadığını söylemek bilim dışı olmanın yanında, ülkede yaşayanların "ilkel", "barbar" olduğu anlamına gelir. "Türkiye'de sosyal sınıfların yok olduğunu öne sürmek, Türkiye'nin barbarlık çağında yaşadığını söylemektir."
Sayfa 270 - bkz. Hikmet Kıvılcımlı, Türkiye'de Kapitalizmin Gelişmesi s. 153Kitabı okudu
Emile Durkheim, Sosyolojik Metodun Kuralları'nda, kendi yöntemleriyle ilgili olarak şunları yazar: "Bizim metodumuzun devrimcilikle bir ilgisi yoktur. Daha da ötede ve bir anlamda temelli tutucudur. Çünkü o, sosyal olayları doğa ile bir tutar, özdeş sayar. Bu olgular ise ne kadar eğilir bükülür ve yumuşak olurlarsa olsun, bilinçle, istekle değiştirilemezler. Batı burjuvazisinin ideolojik dayanağını oluşturan bu gerici sosyoloji, "bu sahte bilim" diyor Cemil Meriç, "tek işe yaramış: Nesillerin uyanmasını önlemek." 10 Comte ve Durkheim'in okul kitaplarında büyük yer tutması boşuna değildir...
Sayfa 267 - Yordam KitapKitabı okudu
Reklam
Tarihte, doğru bildiklerini söylemekten korkmayan, kurulu düzenin istediğini değil, doğru bildiklerini söylemekten çekinmeyen insanlar hiçbir dönemde eksik olmadı. Erdemli yaşamayı başaran bu insanlar, sanki hep Romalı şair Horatius'un şu ünlü dizelerini hatırlatır gibidirler: Olgun, kendisine hâkim, öylesine ki Ne yoksulluk korkutur onu, ne ölüm, ne zindan; Tutkulardan sıyrılmış, şereflere gözü tok; İçine kapanmış, toparlanmış, yalın bir küre olmuş Pürüzsüz yuvarlanır bir başına, Talihe tutamak vermeden, hiç yenilmeden.
Sayfa 175Kitabı okudu
" Öte yandan, Kürt sorunu resmî (hâkim) ideolojinin biçim- lenmesi açısından da önemli bir unsur olmuştur. Milliyetçilik, sovenizm ve ilkel bir törencilik geleneği resmi ideolojinin önemli bir öğesini oluşturmuştur. Türkiye'de devletin Kürt ulusunun ezilip "yok sayılması" temeli üzerinde kurulmuş olması, resmi ideolojiye "orijinal" bir nitelik kazandırmıştır. "
Sayfa 119 - Yordam KitapKitabı okudu
" Hiçbir halk yenilik düşmanı, refah aleyhtarı değildir. Böyle bir şey insan doğasına aykırıdır. Aslında resmî ideolojinin (sol versiyonu dahil) yaymaya çalıştığının aksine halk yenilik düşmanı değil, gerçekten yenilikçi olmayanlara, yeteri kadar ye- nilikçi olmayanlara, yenilik olarak ileri sürülenlerin yıkıcı so- nuçlarına, yenilik olarak sunulanların gerçek çözüm yollarını tikamasına karşıydı. "
Sayfa 36 - Yordam KitapKitabı okudu
Entelektüelin İşlevi
" Entelektüelin ayırt edici niteliği, onun siyasal iktidardan ve siyasal iktidarın gerisindeki egemen sınıflardan bağımsızlığı, siyasal iktidar karşısında eleştirel bir tavır içinde olmasıdır. "
Sayfa 29 - Yordam KitapKitabı okudu
' Yaklaşık yetmiş yıl bir sermaye sınıfı yaratmak için büyük çaba harcandı. Emekçi toplum kesimleri büyük baskılara maruz bırakıldı. Ne ki 1920'lerin "komisyoncu sermayesi" şimdilerde uluslararası sermayenin (çokuluslu şirketlerin) "taşeronluğu" konumuna ancak terfi edebilmiş durumdadır. Türk özel sermayesi onca yıl "teşvik", "destek" ve "vurgun"dan sonra yeni teşvikler, ayrıcalıklar istiyor ve ancak emperyalist serma- yenin eteğine yapışarak ayakta kalabiliyor. Bugün de ülkenin geleceği bu "marazi" sermaye sınıfının dinamizmine terk edilmiş durumdadır. Osmanlı İmparatorluğu, son dönemlerinde, özellikle de geçen yüzyılda kendini büyük devletlere göre tanımlıyordu. Çarlık Rusyasına karşı öteki emperyalist devletler için bir "tampon bölge" işlevi görüyor ve emperyalistler arası çıkar ça- tışmalarından yararlanarak (dış yardımlar) ayakta kalmaya ça- balıyordu. Emperyalizmin Ortadoğu ve Güneybatı Asya'daki çıkarlarının güvence altına alınması işlevine koşulmuştu. Cumhuriyet Türkiyesi de kendisini aşağı yukarı aynı biçimde tanımlamaya devam etmiştir. Sovyet Rusya'ya karşı bir "tampon bölge oluşturarak Ortadoğu pazarından pay almak iste- yen emperyalist devletlerin çıkar çatışmasından yararlanmayı, dış yardım almayı ve dış destekle yaşamayı bir "ilke" haline getirmiştir " '
Sayfa 24 - Yordam KitapKitabı okudu
Reklam
Resmî İdeoloji'nin Doğumu
"Böyle bir resmî ideoloji oluşturulmasının nedeni, Cumhuriyeti kuran kadroların tarihsel olarak geri (askerî ve sivil bürokrasi, ayan, eşraf, ağa, şeyh, komprador burjuvazi vb.) sosyal sınıflara dayanmış olmasındandır. Eğer bir ideolojinin gücü temsil ettiği tomplumsal sınıflarının (hâkim sınıfların) gücünün ideolojik plana yansımasıysa, empreyalizm çağında bu sınıfların ilerici bir rol oynamaları olanaksızdı. Cumhuriyeti kuran kadroların bu niteliği veri olduğunda, ideolojik boşluğun resmi ideoloji ile doldurulması bir 'zorunluluk'tu. Böyle bir resmî ideolojiye dayanarak yapılacak şeyler de sınırlıydı. Bunu: a) *Mustafa Kemal'in etrafında bir kişi kültü yaratarak; b) *Milli Mücadele'yi 'yeni' yönetici sınıfın ihtiyaçlarına uygun olarak yorumlayıp, olduğu gibi değil de, mülk sahibi sınıfların 'olmasını istedikleri' gibi yeniden yazdırarak; c) *Tek Parti dönemi 'inkilaplar'ının önemini abartarak, gerçekleştirdiler. "