"Yahu, sana acıyorum. Etrafına daha aklı başında insanları toplaya bilirdin!"
Fakat o, kurnaz bir gülümsemeyle mukabele etti:
"Lüzumu yok. Aklı başında adamlarla hiçbir iş görülmez. Bize , itirazsız inanacak ve düşünmeden harakete geçecek insanlar lazım. Bu gençleri romantik birtakım emellerle bağlamak, onlara kabadayıca sergüzeştlerin hasretini duyurmak ve bugünkü hudutları dar gösterip büyük arzularla beslemek ve böylece hepsini avucunun içine almak daha kolay ve daha muvafık..."
Bana bu dünyanın hakikaten suratına tükürülmeye bile değmez olduğunu ve bu dünyada suratına tükürülecek bir tek, ama bir tek insan bile bulunmadığını sağlam bir şekilde ispat ettin.
Söyle, hangi ilim, hangi şiir , hangi aşk , hangi devlet bu manzaradan daha güzel, daha muhteşemdir? Buna rağmen burnumuzu kaldırmadan bozuk kaldırımlarda yürüyüp gitmekte devam ediyoruz.
Demek hayat iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran düşünceler neye yarardı? Yaşayışımıza ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat, daha makul değil miydi?