Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

şevval çavdar

Benzer hadiseler İzmir Lisesi'nde de cereyan ediyordu. Bir yüzbaşı komutasındaki yirmi Yunan askeri tarafından basılan lise, silah arama bahanesiyle boşaltıldı. Bahçeye indirilen öğrencilerden çoğu esir alınarak sahile doğru yürüyüşe geçirildi. Yürütülen kafilelerin yolları çakıştığında sekiz yaşlarında bir çocuk, az ileride yerde yatan askerin babası Necati Bey olduğu- nu fark etti. Yunan askerlerinin arasından geçip koşmaya başlayan çocuk, kanı yağmur suyuna bulanmış şekilde yerde cansız yatan babasına sarılıp ağlamaya başladı. Birkaç saniye sonra aniden nefessiz kaldığını hissetti. Önce şiddetli bir acı bedenini sardı. Akabinde hareketsiz halde babasının üzerine düştü. Bir Yunan askeri, babasının cesedi üzerinde ağlayan çocuğu, sırtından süngüleyerek öldürmüştü.
Reklam
Albay Süleyman Fethi Bey, bir Yunan askerinin dikkatini çekerek durduruldu. Yunan askeri "Zito Venizelos!" diye bağırmasını emretmesine rağmen Süleyman Fethi Bey söylememekte ısrar etti. Ardından darp başladı. Fakat Süleyman Fethi direnmeye devam ediyordu. Bütün tehditler karşısında "Bir Türk askeri ancak milletinin büyükleri için ağzını açar!" diye haykırınca Yunan askerlerinden biri öne çıkarak süngüsünü Süleyman Fethi'nin göğsüne sapladı. Onu başka bir süngü darbesi izledi. Akabinde pek çok asker aynı anda süngüleriyle saldırdı.
Bir kez daha, "İttihatçıların temsilcisi değilim," dedi ve ekledi: "Müsaadenizle söyleyeyim ki İttihat ve Terakki vatansever bir cemiyetti. Başlangıcından çok az zaman sonrasına kadar ben de bu cemiyet içerisinde bulundum. Cemiyet hiçbir vakit sizin bu aşağılamalarınızı hak edecek bir nitelik almamıştır. Çok kusurları ve yanlışları olabilir. Ama vatanseverliği, tartışmaların üstündedir!"

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Üsteğmen şaşkınlık içinde, "Bu koca topları buraya nasıl çıkardınız?" diye sordu. Bilge görünüşlü bir ihtiyar, gülümseyerek, "Değişik bir milletiz." dedi, "..işler düzgünse ertesi günü bile düşünmeyiz, birbirimizi yeriz. İşler karıştıkça ağır ağır uyanmaya başlarız. İyice karışınca da, kenetlenip olmayacaki şleri başarırız. Bunları da buraya böyle çıkardık. Çıkarmadık uçurduk.
Hastalığının başından bu yana ilk defa etrafındaki bir şeyle ilgileniyordu. Bu anı hatırladığımda, henüz hiçbir şeyin yitip gitmediği hissine kapılıyorum, fakat o kadar da hasta olmadığını göstermek için sarf ettiği bu sözler, dünyaya asılmak için gösterdiği bu gayret tam da uzaklaşmakta olduğunun işaretiydi.
Reklam
1934 yılında Çanakkale'de yapılan bir tatbikatta bir uçak, deniz kuvvetlerine ait bir geminin hemen yanına düşer. Atatürk, gerektiğinde düşmana en büyük zararı verebilmek için uçakların düşman gemilerine zarar vermesini temin için pilotlara "kişiye özel" bir zarf gönderir. Zarfın içinde bir soru bulunmakta ve "Zorunlu bir durumda düşmana karşı intihar dalışı yapar mısınız?" denilmektedir. Pilotların cevapları alınır ve tasnif edilir. Bütün pilotlar tek kelimeden oluşan aynı cevabı vermiştir: "Evet." Pilotlar verdikleri cevapla vatanın bağımsızlığı için son çare olarak intihar pilotluğu yapacaklarını yazılı olarak Atatürk'e bildirirler. Atatürk, "Benim havacılarım hayatı pahasına da olsa vatanını böyle savunur." diyerek memnuniyetini belirtir.
Uçağa en fazla ihtiyaç duyulan kıymetli zamanlar yollarda harcanıyor, cepheye ulaştığı zaman ise kanadı, gövdesi veya motoru çoğunlukla taşıma esnasında hasarlandığından uçaktan uzun süre istifade edilemiyordu. Uçakların karadan taşınmasının bütün zorlukları ve mahzurları bilindiği halde yetkili makamlar, konuya bir türlü çare bulamıyor ve bu mahzurları ortadan kaldıracak köklü usul ve tedbirleri uygulamaya koyamıyorlardı. Bütün bu mahzurları çok yakından bilen 2. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa kendi ordusuna tahsis edilecek uçakların karadan değil havadan uçarak gönderilmesini istemiş ve Başkomutanlığa mesaj göndermiştir.
Çünkü madun [ast] mafevkine [üst'üne] itaat etmezse, mafevkler daima madunun gönlünü alarak iş gördürmeye, dolayısıyla, onun keyfine tabi olmaya mecbur idi.
İlk cuma günü, arkadaşlarımdan birinin ısrarı üzerine yaptığım bir çalgı, muallimler tarafından arkadaşlarımın elinde tutuldu. Beni çağırdılar. Bunu kımin yaptığını sordular: Ben yaptım, dedim. Bu sözüm serkeşlik addedildi. Bunun üzerine üç hafta daha izinsiz kaldım. Fakat bundan o kadar müteessir değildim. Çünkü hakikaten kabahatliydim. Yalnız, doğruluğun serkeşlikle tefsiri pek gücüme gidiyordu.
1986 yılından bu yana çıkarılan Naval Operations and Fleet Tactics (Deniz Harekâtı ve Donanma Taktikleri) isimli referans kitabın Temmuz 2018'de tamamlanan üçüncü baskısının 15. bölümü, Ege Muharebesi (The Battle of Aegean) adıyla yayımlandı. Bu bölümde ABD donanması ile Türk donanması savaştırılıyor. Birinci baskıda hayali Amerikan-Sovyet deniz savaşı suni bir harita ve senaryo üzerinden; ikinci baskıda (1999) suni bir coğrafyada kıyı sularında deniz harbi işlenirken, son baskıda gerçek haritalar ve gerçek olgular kullanılmış. USNI'nin yayımladığı referans bir kitapta, bir NATO üyesini açıkça düşman statüsünde görmesi ciddi bir sorundur.
Reklam
... devletler duygularla değil yüksek jeopolitik ve ekonomik çıkarlara odaklanılarak yönetilir.
Dumlupınar'da Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonrası muzaffer Türk ordusu için Mustafa Kemal, “büyük vaveyla ile tarih sahnesine tekrar çıkan Türk ordusu" tanımını kullanmıştı. Artık dev uyanmıştı. 26 Ağustos sabahı, 05.30'da Kocatepe'den gürleyen Türk topçu ateşinden 5 gün sonra zafere eri- şen Mustafa Kemal, 1 Eylül 1922 günü Başkomutan olarak savaşı sonlandıracak şu emri verdi: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları, Afyonkarahisar Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi'nde zalim ve mağrur bir ordunun esas unsurlarını inanılamayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. Büyük ve necip milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu ispat ediyorsunuz; sahibiniz olan büyük Türk milleti geleceğinden emin olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı yakından müşahede ve takipediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine delâlet etmek vazifemi mütemadiyen ve birbiri ardına ifa ediyorum. Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!"
Sayfa 150Kitabı okudu
Tabii hayat durduğu yerde durmaz; yeni insanlar, yeni deneyimler çıkar karşına. Her yeni ilişki, bir öncekinin eksik kalan hesabıyla başlar. Eskiden yıkılan tüm hayallerinin ve olmayan isteklerinin tüm bakiyesi yeni ilişkilere aktarılır. Hayatına yeni giren insan, farkında olmadan öncekinin de borçlarını ödemeye çalışır. Çünkü sen bunu ondan beklersin.
İçimizdeki sesin kaynağı, biz çocukken bizi eleştiren ebeveynlerimizin, öğretmenlerimizin ya da başka otorite figürlerinin söyledikleri oluyor. Özellikle daha otoriter ve kuralcı ortamlarda yetişen insanların bu eleştirel iç sesleri daha güçlü ve geveze olabiliyor
Sayfa 167Kitabı okudu
Mutlu olma amacıyla yapılan etkinlikler, yaptıklarının özünü gözden kaçırmana ve şekle takılmana sebep oluyor. Ve bu süreçte yapılan her eylemin tadı kısa sürüyor, her geçen seferle bu süre daha da azalıyor. Yapılan en temel hata; bir şeyin yapılması ve hemen arkasından bu beni mutlu etti mi diye ölçülmesi oluyor. Ve doğal olarak hayatın karşımıza çıkardığı hüzünler, kaygılar, hayal kırıklıkları bile mutluluk çabası ile düzeltilmesi gereken pürüzler haline geliyor. Daha çok mutluluk çabası da mutsuzluğu artırıyor.
66 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.