Elif dedim, be dedim aman
Kız ben sana ne dedim?
Kuş kanedi kalem olsa
Ah yazılmaz benim derdim
Elif'im noktalandı aman
Az derdim çokçalandı
Yetiş anam, yetiş babam aman
Ah mezarım tahtalandı
Erkekler üzerlerine düşen görevlerin cüz'i kısmını yerine getirirken sürekli kadınlardan beklenti içinde olmak adaletsizliğe sebep olacaktır. İslâm, sadece kadınlara gelmemiştir. Kur'ân ve sünnetle sadece kadınlar muhatap değildir. Kadınlardan itaat beklenirken erkeklerin de emrine itaat edilecek kimselerden olmaları unutulmamalıdır.
Burada gündeme getirilmesi gereken diğer bir husus da erkeklerin sü- rekli emreden konumunda olmaları gerektiği algısıdır. Halbuki kadın erke- ğin memuru değil onun hayat arkadaşıdır. En yakın dostudur.
Al-i İmran suresi 159. âyet, amir-memur ilişkisinden ziyade Hz. Peygamber'in bütün ümmete ve özellikle yöneticilere, istişareyi önermiştir. Erkek, eşiyle iyilik ve güzelliğe, sevgi ve saygıya, istişareye dayalı bir ilişki içerisinde bulunmalıdır.
Kadın ile erkek birbirinin eşiti olmayıp, karşı- lıklı olarak üstün olan ve olmayan taraflarıyla, hayatın bütününde vazife, sorumluluk, yetki ve haklar açısından birbirini tamamlayan yanlarıyla, bir bütünü meydana getiren iki parçadır.
Aile esasına dayanmayan bir toplum harçsız bir bina gibidir. En küçük sarsıntıya dayanamaz. Öyle bir toplumda yaşayan insanlar rüzgarın esintisi ne göre yön sokaklarda yapraklar gibidir.
Müslümanın müslümandaki hakkı beştir:
1- Selam vermek,
2- Hasta iken ziyaret etmek,
3- Cenazeye katılmak,
4- Davetini kabul etmek,
5- Aksırınca "Allah sana acısın" duasında bulunmak.
Dindar insan hayatın gergin ipi üzerinde iyi bir dengecidir. Onun terazisinin dengesi bozulduğu zaman, ölçü üzerine biraz dini ağırlık ilave ederek dengesini bulur.
Kâinat ve orada cereyan eden bütün olaylar, kendinden ötede bir başka varlığı, yani Yaratıcı'sını gösteren "işaret"lerdir. Nasıl ki yola dikilen işaretler yolcunun gözlerini kendilerine değil, gideceği istikâmete yöneltirse, her tabiat olayı da, insanın dikkatini kendi üzerine değil, kendisinin ötesinde olan bir istikâmete yöneltmeye çalışır. Ancak, tabiatın İlâhi Kudret'in bir işareti olarak algılanabilmesi, derin bir anlayışın geliştirilmesine bağlıdır. Bu derin anlayışın elde edilmesi, aklî düşünce ile birlikte, aklı aşan bir iman kapasitesine ihtiyaç gösterir.