Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

zahide nur maraşlı

Sabitlenmiş gönderi
İnsanın halife kılınması şu manalara gelmektedir: "Kendi irademden, kudret ve sıfatımdan ona bazı salahiyetler vereceğim; o bana vekaleten mahlukatim üzerinde birtakım tasarruflara sahip olacak; benim adıma ahkamımı icra edecek; o bu hususta asıl değil, ancak benim bir vekilim olacak. İradesiyle benim iradelerimi, benim emirlerimi, benim kanunlarımı tatbike memur bulunacak. Sonra arkadan gelenler ona halef olarak aynı vazifeyi icra edecek ve 'O (Yüce Allah) sizi yeryüzünde halifeler kıldı.' (En'am,165) ayetinin sırrı ortaya çıkacak." (bk. Elmalılı, Hak Dini, 1, 299, 300)
Sayfa 23
Reklam
Narsist birey kendince çok özel biri olduğuna inandığı için her şeyin en iyisini, en fazlasını ister ve istediği her seyi hak ettiğini düşünür. Hiç bir bedel ödemeden, çaba göstermeden, emek vermeden sadece varolunduğu için her şeye layık olduğuna inanır. Bu inanç günümüzde kapitalist propagandayla fazlasıyla desteklendiği için bireyin sorgulamadan kabul ettiği bir norm haline geldi ve maalesef öz güvenin ve benlik değerinin sahte ölçütlerinden biri oldu. Her şeyi hak ettiğine inanmayanların öz güvensiz, yetersiz bulunduğu, "ezik" olarak etiketlendiği bir çağda yaşıyoruz.
320 syf.
·
Puan vermedi
Dokunmadan
DokunmadanNermin Yıldırım
8.6/10 · 5,7bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Susarak belirliyordu aramızdaki mesafeyi. Sessizlik, birine durması gereken yeri söylemenin en insafsız yollarından biriydi.
Aşık değildim fakat olabilme ihtimalime çiçeklenmiştim. Birinin kalbiyle kutsanma ihtimalime ya da. Ya da herhangi başka bir ihtimalin ihtimaline. Çiçeklenmiştim işte.
Reklam
Birbirine dikkatle bakmayı becerenlerin başka pusulaya ihtiyacı yoktu belki
Sadi Seber ise nasıl göründüğünü umursamayanların nasıl da güzel görünebileceğinin ihtişamlı bir örneği gibi karşımda duruyordu. Ölümüne hayattaydı ve oyunlarına sırt çevirmeyenlerin katıksız saadeti akıyordu yüzünden.
Bildikleri yüzünden ona yakınlaşmakla yine ayni sebepten ondan uzaklaşmak arasında ring seferi yapmaktan başım dönmüştü.
zahide nur maraşlı tekrar paylaştı.
İnsanoğlunun kendini sakinleştirmesinin en doğal yolu, üzgün olduğunda birine tutunmaktır.
"Kapa çeneni, seni deli sanacak!" Dinlemedim. Belki de anlatıp deli sanılmak anlatmayip sahiden delirmekten iyiydi.
Reklam
Yaşamak, düşmekle kalkmak arasında geçirdiğiniz korkulu, ümitli, telaşlı zamanın adı. Düşüp düşüp kalkma sanatı. Ben maalesef pek başarılı olamadım. Çünkü kalkabilmek için, düşerken aldığınız yaralari iyileştirmeyi bilmeniz gerekiyor. Oysa ben her gece ağrıyla uyudum, her sabah sancıyla uyandım.
O yaşlarda utangaçtım, kırılgandım. Deneme yanılma dönemi başlamamıştı henüz hayatımın. Kırılmaktan korkmamanın bir yolunun da, kendi kendini bin parçaya ayırmak olduğunu kesfetmemistim daha. Cam bir fanusun içinde korumaya çalışıyordum kendimi.
Başkalarının utancına hamallık etmeyi acaba ne zaman, kimden öğrenmiştim?
Yeryüzünde varolmaya çalışırken geliştirdiğimiz baş etme mekanizmaları, bizi birer ruhsal deri ya da kabuk gibi saran, kapsayan, bir arada tutan ( ya da tutamayan) savunmalarımız, kişiliğimizi teşkil eder. Bireyin yatkın olduğu ve öğrenegeldiği savunmalar adaptif yani çevreyle uyumlu ise o savunmalar yönünde bir kişilik örüntüsü oluşur. Bireyin savunmaları maladaptif yani çevreyle uyumlu değilse ve birey savunmalarını aşırı kullanıyorsa o savunmalar yönünde patolojik bir örüntü ortaya çıkar ki buna kişilik bozukluğu diyoruz. Savunmanın dozu arttıkça kişilik örüntüsü patolojikleşir.
Ötekinin ilgisine, arzusuna, sevgisine, eşliğine olan ihtiyacını bastıran, yok sayan, sürekli kendi imgesini servis eden, kendi imajına, kendi duruşuna hayran, bakan değil bakılan, büyülenen değil büyüleyen narsist birey bu havalı duruşun hücresinde yapayalnız kuruyup gidiyor. Olamadan. Çünkü duruş, oluşu imkansız kılar. Ve her büyücü için en az bir büyülenici lazım. Herkes etkilemek, etkilenmeden etki etmek istiyor. Peki kim etkilenecek? Günden güne enerjisi, ilhamı, yaşam sevinci en yüksek olan yakıtımızı, arzuyu kaybediyoruz. Arzu madalyonunun diğer yüzü hüsran çünkü. Ucunda reddedilme, küçük düşme, utanç duyma ihtimali var. Bu yüzden herkes arzu etmeden arzu edilmeyi bekliyor. Peki kim arzu edecek? Herkes vermeden almak istiyorsa, kimse vermiyorsa, kim alabilir?
Bu çocuklara ancak(ihmal ve istismar mağduru), yaşadıkları ile ilgili doğru tanılar koyarak ve onları kontrol etmek için yeni ilaçlar üretmekten ya da hastalıklarından sorumlu geni bulmaya çalışmaktan daha fazlasını yaparak yardım edebiliriz. En büyük zorluk, bu çocuklara üretken bir yaşam sürmeleri için bir yol bulmaktır, bu yapıldığında ödenen vergilerin milyonlarca dolarından tasarruf edilecektir. Süreç, gerçeklerle yüzleşmekle başlıyor.
636 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.