Makamı aracılığıyla insanlığa hizmet eden birisi için makam bir nimet; enaniyetinden sıyrılamamış, hizmet maksadıyla değil, nefsani lezzet güdüsüyle hareket eden biri için makam, dünyasını da ahiretini de karartabilecek bir tuzaktır…
Var olan imkanlarını değil de, elde edemediği olanakları zihninde önceleyerek, kendini acınacak duruma düşürür insan. Yanlış mukayese edilmedigi takdirde en çirkin bile güzeldir, en az bile çoktur, en yetersiz bile yeterlidir, en mutsuz sanıIan bile mutludur. İnsanı asıl üzen veya sevindiren, ona lezzet veya acı veren şey, yaptığı kıyaslardır. Her güzel, daha güzeline nazar edildigi zaman çirkin, her mutluluk daha büyüğüyle kıyaslandığı zaman mutsuzluk olur. Konfüçyüs der ki: “Kimi mutluluğu yukarıda arar, kimi de aşağıda. Halbuki mutluluk insanla aynı hizadadır.”
Gül yetiştiren adam ismi bana çok daha farklı şeyler çağrıştırmıştı okumadan önce. Mesela bir adam hayal etmiştim, davası İslam…Ve islam uğrunda, davası islam olan mücahidler yetiştirdiğini filan :) Böyle bir kitap okuyacağımı tasavvur ederken başlangıçtan itibaren bütün bunların gül yetiştiren adamla ne ilgisi var diyerek fakat konunun da dikkatimi çektiği, merak uyandırdığı bir kitap okudum. İki hikaye var neticede. Fakat genel olarak gül yetiştiren adam hikayesinden çok diğer hikayeyi okuyoruz. Kitabın en beğendiğim yönü, betimlemelerin ustalığı konusunda oldu. Anlattığı her konuyu sanki gözünüzde canlandırıyor veya kitabın içindeymiş gibi okuyorsunuz. Genel olarak akıcı, hızlı ilerleyen ve keyif de veren fakat bana göre ismiyle pek de müsemma olamayan bir kitaptı.