Gerçek özgürlük, hem sosyal hem bireysel
ölçekte, insan için çoğu kez kaygı vericidir. Bir yandan
özgürlüğü her şeyden çok isterken öte yandan ondan
korkarız.
Kuşkusuz hepimizin bize uygun bir sanatı sadece fışkıracak bir çatlak arayan ama henüz ifade etmeyi denemediimiz bir çeşit yaratıcılığı var. Tıpkı kuşlar gibi, hepimiz dünyanın güzelliğine katkıda bulunabiliriz.
Kuşlar da dişinin tüyleri ise donuk, genelde
kahverengi, siyah ve beyazdr. Aslnda hanmefendinin
toprakla, dallarla, sazlarla ve yuvasn yapp kuluçkaya
yattığı otlarla bütünlemesini sağlayan harika bir
kamuflajdır bu.
Dikkat et Turgutçuğum, bu güzel hayalleri, şekilleri kaybetmesin bilincin. Kurtar kendini onun baskısından. Rüyadan gerçeğe geçmenin acılarını yaşama. Ne olur Turgut uyanma sakın. Ne olur uyanma... ne olur... ne olur... silme...
Hayatında ilk defa başka bir insan olma özlemini duydu. Hiç bilmediği bir içkinin susuzluğu gibi bir duygu. Değişebilmek. Kendinin bile tanıyamayacağı yeni bir varlık olmak. Bütün canlıların olanca güçleriyle karşı koydukları bir değişim, bir başkalaşım. Korkutucu ve aynı zamanda çekici bir eğilim.
Çıkar üstündekileri, kurtul bu düzenden. Olmaz Selim: çırılçıplak kalırım sonra. Tutunacak bir yer bulamam sonra. Düşünceler göklere yükseliyor, fakat vücut toprağa bağlı. Tek tek koparılması kolay olan milyonlarca iplikle bağlı. Kör talih!
Orman kanunu Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımlandığı tarihten itibaren de yürürlüğe girer. Aynı heyecanlar, aynı korkular, aynı bekleyişler, aynı çaresizlikler: bilinmeyen, gene aynı bilinmeyen. Koridorlarda gene aynı dolaşmalar, bakışmadan konuşmalar, konuşmadan bakışmalar; hademelere, parayı atınca çalışmaya başlayan o otomatik makinelere gene aynı yalvarmalar, aynı baş sallamalar. İniltiler, odaları, koridorları doldurur; yalnız müdürün kapısından içeri giremez. İnsani zaaflara kapalı tek kapıdır o.
Şimdi ne durumlara düştük ikimiz de. Sen öldün; ben de koridorlarda, anlamsız bekleyişlerin içinde ölüyorum. Gerçekten öldün mü Selim? Bu yalnızlık dolu koca dünyada bütün tutunamayanları öksüz bırakıp gittin mi?
Ne anlamsız bir yaşantı. Dolabın kapağında bir yazı: yangında ilk kurtarılacak eşya. Onu değil beni kurtarın. Nasıl dayanabilirim ben, Turgut Özben, bu beklemeye?
Ne garip bir milletiz... bizi kim anlayacak? Kayınpeder diyormuş ki hakime: sayın hakim bey, ben onu subay zannetmiştim: fakat, affedersiniz, öğretmen çıktı. Affedersiniz.
Memur sınıfı diyorlar. Bir zamanlar ne kadar gözdeymişler. Bir de subaylar.Kızımı bir memura verdim; kızımı bir subayla evlendirdim!
Demek o zaman insanla evlenmek âdeti yokmuş.
Ya öğretmenler? Onların durumu acıklı.