Pencerede oturmuş düşünüyordum, şimdi bir gemi gelip bütün bu kadınları içine alsa ve uzaklaşsa, bu kadınlar kaptana ve tayfalara nereye gittiklerini sormazlardı. Sanki yaşamış oldukları ve daha yaşayacakları hayatı çoktan dörde katlamışlardı ve bu hayatın üstünde oturuyorlardı. Ya da hayatlarını kocaman bir karpuz gibi ellerinde taşıyorlar ve öbür insanların bunu görüp bu karpuzları taşımanın kendileri için ne kadar zor olduğunu anlamalarını istiyorlardı.
İlginç bir deneyim yaşattığı için Orhan Pamuk’a teşekkürle başlamak istiyorum. Kitaplarını okumak bana keyif veriyor. Tarihi romanları severim. Kendisi tarihi olup olmadığı konusunda emin değil ben de olamadım. Pek tarih tadı vermiyor zaten. Bazı tarihi olaylar da sırasıyla değil bir tür ortaya karışık olayları belli bir zaman dilimine sıkıştırmış. Zaten amacı tarihi roman yazmak olmadığı belli daha çok “ben kimim, kim değilim” minvalinde bir tür varoluş ve anlam arayışı gibi olmuş. İki kişinin tek kişi olması kim kimin yerine geçiyor, hoca kim köle kim belli olmayan bir roman. Bana başlangıçta özgürlüğü elinden alınmış bir kölenin özgürlük sevdası uğruna verdiği uğraşılar sonrasında adaya gidince bundan vazgeçtiğine şahitlik ediyoruz. Özgürlük anlayışımı sorgulatan bir olaydı o kısım. Onun dışında sonuju beğenmedim yazarın detay vermemesini tercih ederdim. O kısmı okuyucusunun hayal gücüne bırakması gerekirdi. Hocanın başına gelenleri bilmekten çok merak etmeyi isterdim. Şuan bir yerlerde acaba be yapıyor diye düşünmek daha keyifli olabilirdi. Çok karman çorman bir değerlendirme olduğu için okuyacak olanlardan af istiyorum şimdiden. Sıradaki okuyacağım kitap hakkında da ipucu vermiş oldu kitap: Cervantes Don Kişot
Beyaz KaleOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20228,9bin okunma