Çoğu zaman yetersizlik çocuğun aslında aşırı yeterli olmasından ortaya çıkar.
Örneğin dört yaşında çocuk bulaşık yıkamaya çalışmaktadır. Ama büyük tepsileri tutamamakta ve elinden kaymaktadır. Bu arada bir tane de bardak kırar. Anne tarafından azarlanır.
Dört yaşında bir çocuktan nasıl bunlar beklenir? Anne hava atacak. "Benim çocuğum artık bulaşık bile yıkıyor" diyecek. Bilinçli akıldan eser yok. "Kızım sen daha oynaman gerekir, bunları yapacak yaşta değilsin" diyeceğine, üstüne üstlük azarlıyor. Çocuk da daha dikkatli olmaya çalışıyor. Yani dört yaşında çocuğun aslında bu becerikliliği onu yetersiz olduğu algısını da yerleştirmeye başlıyor. Aslında en başta şöyle beş on bardak tabak kırsa hem de bulaşık yıkamaktan kurtulacak hem de yetersiz olduğu inancından...
“Biliyorum, imkânsız aşk bu!” demişti Murat. “Ama
hükmedemiyorum kendime. Çünkü, YÜREĞİM SENİ ÇOK SEVDİ!”
Ardından da dizelere dökmüştü sevdasını:
yüreğim seni çok sevdi
o yürek talan
o yürek yangın yeri
o yürek seni istiyor
bir tek seni...