Eğitimimizi, zihniyetimizi değiştirmeliyiz. Hareket eden, eylemci, ama sahip olmadan başaran, başarısıyla gururlanmayan, bundan avantaj sağlamayan, kendini üstün saymayan insan tipi yetiştirmeliyiz!
Çünkü yaşadığı, bir insan yüzünün bize pek gösteremeyeceği, ancak bir rüyadan uyanırken bir meleğin silikleşmeye yüz tutmuş suretini gördüğünüzü sandığınızda oluşan beyaz gölgeyle karşılaştırılabilir derecede esrik ve dünya dışı bir mutluluktu..
Duygu dünyamın kıpırtıları ne kadar azalırsa, kendimi o kadar yaşam burgacının en coşkulu olduğu yerlerde buluyordum: Hayatı deneyimlememiş birinin gözünde başkalarının ihtiraslı huzursuzluğu, ancak tiyatro ya da müzik gibi bir heyecan gösterisi oluyordu.
Hissiz, boş bakışlarla göçebe gibi dolaştığım bu ayların nasıl geçtiğini anımsamıyorum; tek bildiğim, içimde bir ölme arzusu olmakla beraber sancılı bir bekleyişle gerçekleşmesini istediğim bu olayı hızlandıracak güçten yoksun olduğumdu.
Belli ki bir kadının hayatının bir aşamasında iradesi ve bilgisi dışında gizemli güçlere teslim olduğu olgusuna karşı çıkmak, insanın kendi içgüdüsü ve doğamızın şeytani yönü karşısındaki korkusunu gizlemeye yarıyor...