Kitap Hırsızı ve Hitler Almanyası; yaşanan zulüm,kan,gözyaşı...Zincirlenmiş cılız vucutlarda ki takatsizlik,korku ve endişe dolu gözler...Ve savaşı istemeyenlerin yüzundeki, yureğindeki acı...Nazi Almanyası bu sefer farklı etkiledi beni. Filistin zulmünü düşünunce daha kötü hissettim.Yaşadıklarını yaşatan yahudi ırkını düşündüm.Yaşam hurriyeti
Sarah Jio kitapları genel olarak film tadında,akıcı anlatımıyla yoğun okumalar arasında kolayca okunabilinecek yormayan turden.Sahildeki Kulübe'de yazarın romantik aşkı yansıtan eserlerinden biri
Eserde yaşli bir kadın olan Anne Calloway'in 2. Dunya Savaşı sırasında orduda hemşirelik yaparken aşık olduğu askerlerden biri ile yaşadığı aşkı torununa anlatması ile başlıyor.
Savaş sırasında Guney Pasifikte Bora Bora adasında bir avuç hemşireden biri olan Anne, nişanlandığı gün arkadaşı Kity ile gönüllü hemşirelik yapmak için herşeyi bırakıp gelmişti bu adaya.Nişanlısının varlığını her daim hatırlayarak duygularını kontrol etmeye çalışsa da Westry'ye karşı hissettiklerine engel olamamıştır.Bu büyük aşkı yaşatabilme çabaları,savaş ve diğer etkenler içinde verdikleri çaba,gönül kırıklıkları onlar için büyük sınavdır.
Kıskançlık,aşk,tutku,dostluk temalarını işleyerek büyük bir aşkı tatlı tatlı anlatmış yazarımız.Yine gülümsetirken hüzünlendirmeyi de başarıyor Sarah Jio.
Kitap ismi daha sonra Yağmur Sonrası olarak değiştirilmiş ama ben Sahildeki Kulube ismini daha uygun bulduğumu söyleyebilirim.
Keyifli okumalar...
Ne okudum boyle dediğim harika bir kitapla geldim.Gizem,polisiye,sırlar,gerilim dolu herkesi katil ilan edebileceğiniz bir kitap.Kitabın sonlarına geldiğimde işte katil budur desem de yine yanıldım.Muthiş ters köşeleriyle şok etkisi yarattı,bir solukta akıp gitti.
Anne Andrews özel bir kanalda spikerlik yapiyordu ta ki asıl spiker işine geri dönene kadar.
Bir kadin cesedi bulunana kadar,Blackdown kasabası da sakin bir kasabaydı.Dedektif Jack Harper bu soruşturmanın başındaki isimdir.Ama kendini bir anda bir düğümün içinde bularak suçlu durumuna düşmüştür.Anna Andrews ise,seri cinayetlere dönüşen bu olayın muhabirliğini yaparken süpheli olaylar yaratmaktadır.Ölen kadınlar hem dedektif hem de Anna Andrews ile bağlantılı kişilerdir.
Geçmişte yaşanılanlara göz yumanlar bugün büyük bedeller ödemektedir...
Kitapta kadın,adam ve katilin ağzından bakış açılarını ve hislerine okuyarak ilerliyoruz.
Ergen zorbalığında liseli kizların yaşadıklari ve yaşattıkları etkileyici ve düşündürücüydü.
Sadece katilin kimliğini eleştirebilirim ama o kadar güzel bir kitapti ki gormezden gelinebilinir.
Keyifli okumalar...
Karanlığın Dokunuşu,serinin ilk kitabı.Mitolojik karakterler uzerinden oluşturulan fantastik alem,modern dünyada geçmektedir.
Persophone,ölümlü rolü yapan annesinin gizlenme büyüsüyle gerçek kimliğini gizleyen özgür olmak isteyen bir Bahar Tanrıçası'dır.Bahar Tanrıçası olmasina rağmen tek bir şey yetiştirememekte aksine dokunduğu çicekleri kurutmaktadır.
Ev arkadaşiyla ölümlü gibi yaşarken,universite okumakta ve istediği gazetecilik mesleği için staj yapmaktadır.
Persephone bir gun ev arkadaşi ile Hades'in kumarhanesine eğlenmeye gider, Yeraltı Tanrısı Hades'le kumar oynayıp anlaşma yaparken bulur kendini.Hades,kumarda kaybeden insanlardan yapamayacağı isteklerde bulunup onların ruhlarını almaktadır.
Persophone için bu anlaşmanın şartı zorlayıcıdır.Bir de annesinin Hades'den nefret etmesi ve onunla görüştuğünü öğrenmemesi gereklidir.
Persephone uzak durmaya çalışsa da Hades'in cekim gücüne kapılır ve ona aşık olmaktan kendini alamaz...
Kitabı ilk okumaya başladığimda ki heyecanı sayfalar ilerdikçe yavaş yavaş kaybettiğimi söylemeliyim.Olay akışı durağanlaştı,sonunu tahmin ettiğim halde Persephone'nin triplerinin geçmesi okumam gerekti.Hades herkesin hayran olabileceği güçlü,zeki etkileyici bir karakterdi,sevdigi kadını sahiplenen,dinleyen eleştrilerini dikkate alan biri.Persephone'nin annesinin bu kadar kontrolcü olmasina rağmen olay akışında fazla olmaması da kucuk bir elestirim.Smut olduğunu da belirtmeliyim.Türü sevenler için yormayan bir kitaptı.
(406 sayfa)
Keyifli okumalar...
