Hafıza sepetinde birikmiş onca şey, anlatılmamış bir aşk, vazgeçilemeyen bir geçmiş. Anlatılacak bir kulak bulamamış şimdiye kadar ya da bulmuş, bu seferde anlatacak dudaklar yokmuş… Ta ki, otel lobisinde sevdiği adam uğruna, eşini ve çocuğunu terk eden bir kadın hakkında konuşuluncaya dek!
Kelimeler, ne sihirli şeyler ama. Bizim hikâyemizi başlatan da bu.
Stefan Zweig, ince kalemiyle, hikâye içinde hikâyeye konuk ediyor bizleri. Bu 24 saatte, herkes bir şeyler bulabilir kendinden. Yeter ki, inanarak baksın her kelimeye.
Kitabın sonunda “Anlatmaktan korkmayayım, başıma ne gelmişse” diyorsunuz. Lakin, yok mu o duvarlarımız, kitap kahramanımızı da şimdiye dek bekleten şey o.
Bir kalıba girdirmeyelim birbirimizi sevgili okuyucu, insanız biz. Bizi var eden iyiliğimiz ve kötülüğümüz.
Biz en iyisi “biz” olalım, sevgiyle kalalım yeter…