Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Geçmiş ve Gelecek...
Gelecek ve geçmiş nedir? Nerededirler? Eğer varlarsa sadece şu anda bulunabilirler. Geçmiş benim belleğimde vardır. Geçmiş, bellekte çok uzun süre kalamaz, zamanla küçülür ya da bazıları yok olurlar. Bazıları da belleğimizde kalır ve yaşar. Bu şunu gösterir: Geçmiş, şuandaki geçmiş olarak vardır, benim hayal ve imgelem gücümü de kapsar. Aynı şey gelecek için de geçerlidir. (Aziz Augustinus)
Sayfa 237 - Aziz AugustinusKitabı okudu
Zaman
"Bir yıl ile bir yüzyıl arasındaki fark nedir? Eğer ki her ikisi de daha fazla varolamıyorsa?" Aziz Augustinus
Sayfa 266Kitabı okudu
Reklam
Birkaç önem verdiğiniz kişi dışında, yaptığınız herhangi bir iş hakkında insanların söyledikleri veya düşündükleri şeylerin sizi etkilemesi gerekmez ve buna izin vermeyebilirsiniz. Bir futbolcu için, oynadığı oyunu önce kendisinin, sonra da çalıştırıcısının değerlendirmesi önemlidir. Bizim onun futbolcu olarak iyi veya kötü olmasını düşünmemiz onun futbolunu, izin vermediği sürece, etkileme gücüne sahip değildir.
Sayfa 230Kitabı okudu
Bizimle aynı görüşleri paylaşmayan kişileri olumsuz yönde etiketlemekten kaçınmak son derece önemlidir. Bir görüşün yanlışlığıyla, o görüşe katılmıyor olmamız arasında büyük bir fark vardır. Eğer katılmadığınız her görüşü 'yanlış' ilan ediyorsanız, başkalarının da aynı şeyi sizin görüşlerinize yapabileceklerini unutmayın. O zaman doğrular ve yanlışlar iyice karışacaktır.
Sayfa 206Kitabı okudu
Bir kere, herkesi memnun etmeye çalışan biri, sonunda kendine yaramaz biri olacaktır. Kendinize yaramıyorsanız, başkalarına nasıl yarayacaksınız o zaman?
Sayfa 201Kitabı okudu
Ne vermek almaktan, ne de almak vermekten daha iyidir. En gerçekçisi, vermek ve alabilmektir.
Sayfa 198Kitabı okudu
Reklam
Bilin: Halkın ekmeğidir adalet. Bakarsınız bol olur bu ekmek, bakarsınız kıt, bakarsınız doyum olmaz tadına, bakarsınız berbat. Azaldı mı ekmek, başlar açlık, bozuldu mu tadı, başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.
Hele bir dinelin bakalım, emekçiler, hele bir dinelin bakalım! Kendi kendinizi bir bilin bakalım, bilin kendi gücünüzü! Bir kaldırmayagöresiniz siz ağır kolunuzu, emekçiler, birdenbire nasıl durur dönen bütün çarklar, nasıl birdenbire.
Guernica'da ölü çocuklar sıra sıra dizildiler kaldırıma, beyaz kolalı giysileri içindeydiler, zavallı beyaz giysileri içinde.
Kadınlar bekleşiyor bu akşam maden ocağının başında, dehşetten kalpleri ha durdu ha duracak, kirli gökyüzünde hortlaklar gibi bakan çarklara dikmişler gözlerini,
Reklam
Üstad Bediüzzamanın Hayr'ul Hâlefi Ahmed Hüsrev Altınbaşak Efendi...
Tek olan bu teybin bandını nurcu bir genç aşırıp Isparta'da ikamet etmekte olan rahmetli Hüsrev Altınbaşak'a götürmüş. O da Üstad Bediüzzaman'ın «Hüsrev, vekil-i mutlakımdır!» dediği mübârek bir şahsiyetti. Risale-i Nur'un «iman kur­tarmaktan sonra en ehemmiyetli gâyesinin «İslâm harf­lerini yaşatmak» olduğunu söylüyor ve bu hususta büyük bir tehâlük gösteriyordu. Bantı dinleyince heyecanlanmış. Be­nimle görüşmek arzusunu izhar etmiş. Kendisi, evinden çıkmayan ihtiyar ve takva ehli bir kimseydi. Asıl mesleği mu­ vazzaf askerlik idi. Yunan Harbi'ne katılmış ve sevk-i ka­derle esir olmuş bir gâziydi. Zaferden sonra yüzbaşı rütbesiyle tekâüde sevkedilmiş. Devletin fakirliğini düşünerek tekaütlük ikramiyesini Ordu'ya bağışlamıştı. Risâle-i Nurların yazılması ve yazılanların kontrolü hizmetini ifâ ediyor ve evin­den çıkmıyordu. Lâkin Türkiye'nin her tarafından ziyaretine gelenler vardı. Şehirdeki bir yakını vasıtasıyla bu bantı çoğalttırıp bütün Anadolu'ya yaydırmış olan bu mübârek zatla, bilâhare Eskişehir Askerî Cezâevi'nde koğuş arkadaşlığı ya­pacağımı nereden bilebilirdim! Kalkıp ziyâretine gittim. Beni il­tifatlara garketti. Duâlar etti.
Sayfa 163 - Sebil YayınlarıKitabı okudu
İnsanlar İçin En Ağır Yük "SIR" 'dır.
Mevlevîler derler ki, Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Ali'ye bazı mühim esrarı tevdi buyurmuş. Lâkin Hz. Ali bu sırların ağırlığı altında bunalmış, bir gün çölde bütün bildiklerini kör bir kuyuya haykırıp söylemiş. Aradan aylar geçtikten sonra bir gün Hz. Peygamber(s.a.v.) Medine'de Ashab-ı ile sohbet ederken, uzaklardan gelen bir ney sesi duymuş. Sohbeti kesip bir müddet dinledikten sonra Hz. Ali'ye dönüp: « Ya Ali, bizim sana tevdi eylediğimiz sırrı ifşa etmişsin!.» buyurmuş. Hz. Ali mahcubiyetinden başını eğmiş. Hz. Peygamber sözüne devamla: « Bu ney sesinde bizim o esrar var!..» buyurmuşlar.
Sayfa 161 - Sebil YayınlarıKitabı okudu
Teselli Kaynağımız...
«- Bir vak'ayı doğru görüp, iyi tahlil edene, akıllı insan di­yoruz. Kimi bir oluşun su yüzüne çıkan kısmını görür ve kav­rar. Kimi ondan hareketle, onu doğuran sebepleri görür. Kimi de bu sebepler zincirinde alabildiğince geriye doğru giderek müsebbib-ül esbabı yani ilahi irâdeyi görür. Bir merhale daha ileriye giderek bu İlâhî iradenin hedefini kavrar. Yani insan bir oluştaki murad-ı İlâhiye intikal ederse, o asla telâş etmez. Benim idrak ve izânımı rahatlatan bu ufuktur. Bir oluşu, sadece satıh çerçevesi içinde görenler, telâş ve ızdırap içinde kalırlar. Diğer taraftan Peygamberimiz (s.a.v.) «Kadere iman eden, ke­derden emin olur!..» buyurmuşlardır. Bu da büyük bir te­selli kaynağımızdır.»
Sayfa 160 - Sebil YayınlarıKitabı okudu
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.