Cemil Gezmiş, Sivas'ın köylerini gezerken Sivrialan'da Aşık Veysel'le de tanışıp dost olmuştu. O dostluk, Gezmişler İstanbul'a geldikten sonra da sürmüş, Veysel, bir gün evlerine konuk olmuştu. Deniz ve Hamdi, bu ama ozanı sofrada dinleme şansına eriştiler. Parmaklarıyla, burnuyla, kulaklarıyla, sezgileriyle gören bu Anadolu bilgesini hayranlıkla izleyip dinlediler.
Veysel'in o sofradaki iki esprisini hiç unutmadılar.Sofrada kadehler doldurulmuştu. Veysel, kadehe uzandığında Cemil Bey, "Aman Aşık, dikkat et, kadehi devireceksin," deyiverdi. Güldü Veysel, "Kör değiliz ya Cemil Bey," dedi.
Sofra kahkahalarla inledi. Sonra Aşık, sazını çekti kucağına, başladı çalmaya. . . Sol elini bağlamanın perdeleri arasında gezdirirken bir Nasrettin Hoca fıkrası anlattı: Hoca bağlama çalarken hiç nota basmıyor, elini hep sabit bir yerde tutuyormuş. Onu dinleyenler, "Hocam, aşıklar çalarken ellerini hep bağlamanın sapı üzerinde gezdiriyor. Sen parmağını bile kımıldatmıyorsun. Nedir bunun hikmeti?" diye sormuş.
Hoca, "Onlar, benim tuttuğum yeri arıyorlar," demiş.