Türk edebiyatçıları öyle bir tohum atmış ki yıllardır o tohum yeşeriyor, büyüyor, dallara ayrılıyor. Kökleri sökülemeyecek kadar sağlam sarıyor bu toprağı.
Özellikle ilk yapıtlar tarihimiz kokuyor. Anılarla örülü bu eserler, bir nevi tarihin birer şahidi.
Bazen o dönemde yaşamak hissiyatı kaplıyor insanın içini, bazen de her insanın yaşayabileceği devirde dünyaya geldiğine inandırıyor geçmiş.
Falaka, Ahmet Rasim'in anılarından yola çıkarak yazdığı eseri. Trajikomik bir üslup kullanmış, tebessüm ettiriyor çoğu yerde.
Çocukluğunda kendisinde travmalara sebep olmuş falaka.
Daha çocuk yaşta zor bir psikolojik süreçten geçmek gerekiyordu o zamanın eğitim sisteminde.
Talebelerin içine işlemiş hoca korkusu.
Bu dönemde de hocaların içine işlemiş sistem korkusu.
Taraflar değişiyor fakat eğitimimizde korku figürü baki kalıyor.
FalakaAhmet Rasim · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20193,200 okunma
Bizim çocukluğumuzda ‘hırsız’ kelimesi, büyük küçük herkesin baş umacısıydı. O zamanlar bu kelimenin özü değil, sözü bile sinir oynatırdı. Şimdi kim bilir günde kaçı yanımızda oturuyor, kaçı beraberimizde geziyor, kaçıyla iş görüyoruz?
''Hatasız kul olmaz' biliyoruz, ama bazı hataların da telafisi olmuyor. Buna pilotlar da dahil, kaleciler de, doktorlar da. Kim söylemişse güzel söylemiş: Mimarin hatasını mermer, aşçınınkini mayonez, doktorunkini ise toprak örtüyor; maalesef.''
"Türkçeyi sevdirmeleri açısından eskilerden üç ismi özellikle öneririm: Ahmet Rasim, Reşat Nuri Güntekin ve Hüseyin Rahmi Gürpınar. Bunlara bir de Halide Edip Adıvar'ı katalım."