"Aşkın ıstırabının dindiği anlar olur ama farklı biçimlerde depreşmek için. Sevdiğimiz kişinin artık bizimle sevgi sellerine kapılmadığını, ilk zamanların aşk itiraflarına katılmadığını görüp gözyaşı döksek de asıl daha da acısı, bizde kaybettiklerini başkasında bulması olur..."
"Durmam," diye bağırdı, "insanlara söz ettirmem. Olmaz. Bir yerlerde bir şeyler kalmıştır. Durmam, vardır. Parlıyordur. Biz onu bulamıyorsak gücümüz yoktur. O parlak ışığı göremiyorsak, gözümüz içimizin karanlığındadır."
“Bir başkasının onu nasıl sevebildiğini, sevmeye nasıl hakkı olduğunu bazen anlamıyorum, çünkü onu yalnızca ben o kadar yürekten ve o kadar fazla seviyorum ki, ondan başka ne bir şey tanıyor, ne bir şey biliyorum; ondan başka da bir şeyim yok zaten!”
“Onu bana bağışla!’ diye Tanrı’ya dua edemediğim halde çoğunlukla o benimmiş hissine kapılıyorum. “Onu bana ver!’ diye Tanrı’ya dua edemiyorum. Çünkü o başkasının. Acılar içinde düşüncelere dalıyorum, nedenlerine değinecek olsam buradan köye yol olur.”
İçinizi sizi anlayanlara dökmeniz gerekirdi. Sizin duygunuzu tatmamış, sizin hislerinizi yaşamamış insanlara içinizi dökerseniz, bir daha ne içinizi ne de beyninizi toplayabilirdiniz.
O lacivert, kahverenginin ağırlığını kıskandı; o kahverengi, lacivertin canlılığına hasetle baktı. Ve vicdan, önünde yaka paça birbirlerini döven bu iki hissin rengine gözleri dolu dolu bir halde baktı. Kendi savaşına müdahale edemedi vicdan.