Yine çok akıcı bir tiyatro eseri. Bu zamana kadar yerli tiyatro eserlerine önyargılı yaklaştığım için pişmanım. Gayet açık,insanı sıkmayan sanki romandaki karşılıklı konuşmaları okur gibi bir tarz.
Akif BeyNamık Kemal · Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları · 1988694 okunma
Biz daha ne gördük ki kavgayı askere bırakalım? Hâlâ zaferden zafere gidiyoruz, hâlâ üç yüz kişimiz üç bin adamla çarpışsa kazanıyor. Hâlâ günde bir tabya, bir köy zabtediyor.
Dünyada her gün, bir muharebede telef olanların yüz katı adam ölüyor, savaşta telef olanlar da bir tesadüfle gidiyor, dünyada ölenler de... Demek ki, muharebe meydanı küçülmüş bir âlem.
Ah, acaba buraları fetheden atalarımız mezarlarından kalksalar da bizi bu durumda görseler ne derlerdi? Mutlaka kendi soylarından geldiğimize inanmazlardı.
Hayat ne garip! Birkaç gün önce yanımda biri ağlasa, gözyaşları sevincinden dökülüyor sanırdım. Bugün kahkahalar, kulağıma matem feryatları gibi geliyor! Birkaç gün önce, o kederli bulutlarda şimşekler çaktıkça biri gülüyor gibi görünürdü, bugün yeni açılmış güllerde çiğ damlası görsem, birinin gözyaşı sanıyorum! Birkaç gün önce yüzüm gülüyordu; sanki her şey de benimle beraber gülüyordu! Bugün yüreğim ağlıyor, sanki her şey gönlümle birlikte ağlıyor! Tekrar sabah oldu, gene gözüme bir dakika uyku girmedi...
Mithat Cemal, Akif ile dostlukları ilerleyince kendisiyle dost olma şerefini Namık Kemal'e borçlu olduğunu söylemişti de gülmüşlerdi. Dostlukları eskidikçe ve herkesin çizdiği çok değişik Akif portrelerine baktıkça, ''Bir de benim Akif'im var. Bu Akif, hayatımın 33 senesidir. Bu 33 senede o, bir tek defa bayağı olmadı. Onun iç yüzüne baktığım vakit gökyüzüne, denize bakar gibi ferahlardım. Sonra 63 senelik hayatını öğrendim; bu ne berrak 63 senedir... Siyah ve pis tek bir dakikası yoktur." diyecekti.
Genç onun evinin geçimine katkıda bulunmak için özel dersler verdiğini de duymuştu. Müşirlerden birinin oğluna verdiği dersi bırakmıştı. Sebep müşirin oğlunun Peygamber aleyhinde sözler sarf etmesiydi. Mithat Cemal o günü, Akif'in beraber yürüdükleri o karanlık sokakta durarak, değişik sert bir sesle "Mithat Bey, isteyen güneşe tapar, isteyen ateşe... Ben kimsenin Allah'ına, Peygamberine karışmam. Fakat kimse de benimkine karışmamalı. Biri yüzüme karşı babama sövebilir mi? O halde Peygamberime nasıl söver?" dediğini hiç unutmamıştı. Dostunun karanlık sokakta parlayan gözlerini ve o gözlere gözleriyle nasıl iştirak ettiğini de hatırlamıştı. Bu birbirini anlayan gözler Mithat Cemal'in o vefâlü dostluğunun temelinin atıldığı gündü. Gözlerin bu buluşmasından sonra arlık arkadaş olmuşlardı ve Akif'in sesinde o mahut "Asticot" kelimesinden doğan dargınlıktan eser kalmamıştı.
Akif'i küçümseyen genç şair o günkü sohbetin bilhassa bir bölümünü hayatı boyunca unutamayacaktı. Rıfkı Bey'in Akif ile Fransızca ıstılahların Türkçe karşılıklarını konuştukları kısmını... Laf arasında kendisini ilim yapan "Asticot" kelimesinin geçtiğini duymuş adeta nefesini tutarak dikkat kesilmişti. Akif sakalını kısa kısa çekerek; ''Asticot da nihayet bir larva olduğuna göre batita diye tercüme edeceğiz gâliba!" demişti. Aynı günde şairliğinin de, ilimliğinin de çöküşünü gören genç, ''Kiçüldüm, küçüldüm" diyerek noktayı koyuyordu. "Hep 18 yaşın netîceleri. O yaşta insan 4 dakikada alim, 5 dakikada cahil olur' diyerek...
Akif ile beraber geçen uzun yılların biriktirdiği acı tatlı hatıraları ve onun karşısında zaman zaman yaşadığı mahcubiyetleri unutamayan bu şık ve yakışıklı adam Mithat Cemal Kuntay'dı. Türk'ün Şehnamesinden, Üç İstanbul, Namık Kemal, Sarıklı İhtildlci Ali Suavi gibi pek çok kitabın yazarı, hukukçu ve şair Mithat Cemal Kuntay. Ve o güzel Mehmed Akif kitabını şahane Türkçesi'yle unutulmazlar arasına katan Mithat Cemal Kuntay.