Tractatus De Intellectus Emendatione
Geçimini mercek perdahlayarak kazanan ,öğretileriyle paralel Bilge yaşantısı takdir toplayan Büyük filozofların en soylularından biri Spinoza ; Bu kitabı öğretisinin temel kitabı Ethica’ya bir giriş niteliğinde yazılmış maalesef tamamlanamış bir Eser
Latince aslından İlk defa çevrilen alanında usta profesör Çiğdem Dürüşken hocamız tarafından Türkçemize kazandırılmış !
İnsanların İştahını Kabartan Hevesler
Gerçek İyi Mutlak İyi
Bazı Davranış Kuralları
Farklı Algılama Biçimleri
En İyi Algılama Biçimi
Aklın Aletleri Doğru Kavramlar
En İyi Bilme Yöntemi
Kurgusal Fikir
Yanlış Fikir
Şüpheli Fikir
Hafıza Unutkanlık
Çift Yönlü Algı
Tanım Yapmanın Koşullatı
Ezeli Ebedi Şeylerin Bilinmesini Sağlayan Vasıtalar
Akli Melekeler ve Aklın Özellikleri
Konu Başlıkları
Zihnin anlama kapasitesi azaldıkça, algı kapasitesi artar, hayal etme kapasitesi de o oranda çoğalır. Buna karşılık anlama kapasitesi artıkça, hayal etme kapasitesi de o oranda azalır.
Çünkü hayatta en çok karşılaştığımız ve insanların çabalamalarından da anladığımız kadarıyla, bizim açımızdan mutlak iyi olarak görülen şeyler üç başlık altında toplanıyor: servet, itibar ve ihtiras...
Spinoza’yı bambaşka bir mantıkla hayatı sorgulamaya iten, tümüyle bilim ve felsefeye odaklanmaya sevk eden başlıca neden, duyulardan edinilen bilgileri hayal gücünde yoğurup ortaya gerçekle alakası olmayan fikirler atan, sonra da bu fikirlere gerçekmiş gibi inanan, kendilerinden bihaber, yarı uyur haldeki insanlar. Bunlar hayatta olduklarını sanıyorlar, bir varlık gösterdiklerini sanıyorlar; çıkarlarının peşinde koşmaktan, hiç düşünmeden her şeye yeminle evet veya hayır demekten çekinmiyorlar. Duyularının onlara sunduğu malzemelerle iş görüyorlar, her şeyi duygularını işe karıştırarak, kişisel bakış açılarıyla değerlendiriyorlar. Gerçekte iyi olanı kötü, kötü olana da iyi diyorlar. Ne kendilerinin bilincindeler ne de kullandıkları kelimelerin. İtibarın, servetin ve ihtirasın gelip geçici kazançlarının, hakiki mutluluk, mutlak sevinç olduğuna inanıyorlar. Yani anlayacağınız, hiç akıllarını kullanmıyorlar. O halde onlara önce aklın ne olduğu hatırlatılmalı ve doğru işletildiği takdirde zihni etkin hale getirip insanı duygularının esaretinden nasıl kurtaracağı gösterilmeli.
...bizim açımızdan mutlak iyi olarak görülen şeyler üç başlık altında toplanıyor: servet, itibar ve ihtiras. Bu üçü zihni öyle çeliyor ki, başka hiç iyi bir şey düşünemiyor. Mesela ihtiras; ruh öyle bir esir düşüyor ki buna, iyi bir şey bulmuş da sükûna ermiş gibi başka bir şey düşünemez hale geliyor. Ama hazzına vardığı anda da, peşi sıra gelen büyük bir hüzne gark oluyor. Hüzün, zihni esir almıyor belki, yine de darmaduman ediyor, sersemletiyor.
İtibar ve servet peşinde koştururken de öyle az buz dağılmıyor zihin, hele bir de bunları başlı başına amaç edinmişse kendine; çünkü o zaman bunların mutlak iyi olduğunu sanıyor. İtibar, zihni en fazla karıştıran şey; çünkü zihin bunu hep kendiliğinden iyi bir şeymiş gibi görüyor; yani her şeyin kendisine yöneldiği nihai bir amaçmış gibi. Ayrıca itibar ve servette ihtirasta olduğu gibi bir pişmanlık söz konusu olmuyor. Aksine bu ikisine sahip oldukça, sevincimiz katlanarak büyüyor, büyüdükçe de bu ikisini artırmaya gitgide daha fazla hevesleniyoruz. Ama bir vesileyle hüsrana uğradığımız anda da, müthiş bir hüzne kapılıyoruz. İtibarın büyük bir sakıncası daha var, o da hayatımızı insanların algısına göre yaşamak zorunda oluşumuz; yani insanların hep kaçtığı şeylerden kaçarak, hep istediği şeyleri isteyerek.
...servetleri yüzünden ölümüne işkencelere maruz kalmış insanlarla ilgili bir dolu örnek var; servet elde etmek için onca tehlikeyi göze almış ve sonunda aptallıklarının bedelini canıyla ödemiş insanlarla ilgili de. İtibar kazanmak ya da itibarını kaybetmemek için sersefil hallere düşmüş insanlarla ilgili örneklerin sayısı da hiç azımsanacak gibi değil. Aşırı ihtirasları yüzünden eceline erken davetiye çıkarmış insanlarla ilgili örnekler de say say bitmez. Aslına bakarsanız bu kötülüklerin tek bir nedeni var, o da mutluluğumuzun ya da mutsuzluğumuzun kaynağının tamamen sevgiyle bağlandığımız nesnenin niteliğine tabi oluşu. Çünkü sevmediğiniz şey için kavga etmezsiniz; onu kaybetseniz, üzülmezsiniz; ona başkası sahip olsa, hiç kıskanmazsınız, endişelenmezsiniz, nefret etmezsiniz; kısaca ruh halinizde hiç dalgalanma olmaz. Bu yüzden şu sözünü ettiğimiz tüm kötülükler, gelip geçici şeylere duyduğumuz sevgiyle ilişkililer. Oysa ezeli ve ebedi olan şeye duyulan sevgi, ruhu sevinçle besler; hem de her tür hüzünden arınmış sevinçle. İşte biz böyle bir sevince özlem duymalıyız, var gücümüzle böyle bir sevincin peşine düşmeliyiz.