Toplarım seni
Bir başkası söyler de aldırmazsın Ben bi söz edince kırılmış bi camsın..
"Kalbi süsleyecek ve güzelleştirecek üstünlüklerden; yergi ve övgüye aldırmazlık, kısa emelli olmak, ilim elde etmekte alçalmak, hüsn-ü zan, olgunluk, çalışkanlık, yavaşça (ağır) iş yapmak (acele değil), amelde yarışkanlık, ibadet için uzun ömür istemek, kızgınlığı yenmek, Allah' a iştiyâk, muhabbetullah vakârı, ferâset, zekâ, iffet, tevbe, vazifeye devam, karşılıklı güven, muhâsebe, murâkabe, gönül almak, niyet, irâdet, huşû, yakîn, kulluk, hürriyet ve Allah için üzülmek."
Reklam
bu söylediğimin doğru olup olmadığından hiç emin değilim ama bana öyle geliyor ki sanki hepimiz, içimizde bir başkası için ayrılmış bir yerle doğuyoruz. bir parçası kayıp bir bulmaca gibi... hayatımızın önemli bölümünü garip bir eksiklik duygusu ile geçirmemiz, bazı sabahlar anlaşılmaz sıkıntılarla uyanmamız, bazen isimsiz umutlarla neşelenmemiz, sanırım o boşluğun içimizde yarattığı girdaptan kaynaklanıyor. karşılaştığımız her kadına ve erkeğe, belki de hiç farkında olmadan, girinti çıkıntıları o boşluğun kesiklerine uyacak mı diye bakıyoruz. elinde cinderella'nın ayakkabısıyla dolaşan biri var sanki içimizde, herkese, "acaba ayakkabının sahibi bu mu?" diye bakıyor. tam olarak neyi ve kimi aradığımızı bilmiyoruz. bize öğretilen bilgilerden yola çıkarak aradığımız insanla ilgili birçok olumlu özellik sıralıyoruz ama genellikle söylediklerimiz gerçeğe çok uymuyor. sonra birden birisi hayatımıza giriveriyor. onun sahip olduğu bir şey, belki kokusu, belki dokunuşu, belki gülüşü, belki zekâsı, belki hayata bakış tarzı, belki zevki, belki aldırmazlığı, belki ihtirası, belki de kötülüğü, içimizdeki boşluğun bütün girinti çıkıntılarını dolduruyor. ilk düşündüğümüz, onunla mutlu ve huzurlu olacağımız. içimizdeki boşluğun ancak "iyi şeylere" sahip biri tarafından doldurulabileceğini sanıyoruz. ama gerçek, her zaman böyle değil.
Ahmet Altan
Ahmet Altan
bu söylediğimin doğru olup olmadığından hiç emin değilim ama bana öyle geliyor ki sanki hepimiz, içimizde bir başkası için ayrılmış bir yerle doğuyoruz. bir parçası kayıp bir bulmaca gibi... hayatımızın önemli bölümünü garip bir eksiklik duygusu ile geçirmemiz, bazı sabahlar anlaşılmaz sıkıntılarla uyanmamız, bazen isimsiz umutlarla neşelenmemiz, sanırım o boşluğun içimizde yarattığı girdaptan kaynaklanıyor. karşılaştığımız her kadına ve erkeğe, belki de hiç farkında olmadan, girinti çıkıntıları o boşluğun kesiklerine uyacak mı diye bakıyoruz. elinde cinderella'nın ayakkabısıyla dolaşan biri var sanki içimizde, herkese, "acaba ayakkabının sahibi bu mu?" diye bakıyor. tam olarak neyi ve kimi aradığımızı bilmiyoruz. bize öğretilen bilgilerden yola çıkarak aradığımız insanla ilgili birçok olumlu özellik sıralıyoruz ama genellikle söylediklerimiz gerçeğe çok uymuyor. sonra birden birisi hayatımıza giriveriyor. onun sahip olduğu bir şey, belki kokusu, belki dokunuşu, belki gülüşü, belki zekâsı, belki hayata bakış tarzı, belki zevki, belki aldırmazlığı, belki ihtirası, belki de kötülüğü, içimizdeki boşluğun bütün girinti çıkıntılarını dolduruyor. ilk düşündüğümüz, onunla mutlu ve huzurlu olacağımız. içimizdeki boşluğun ancak "iyi şeylere" sahip biri tarafından doldurulabileceğini sanıyoruz. ama gerçek, her zaman böyle değil.
Ahmet Altan
Ahmet Altan
..."Ama sen kendi acına da yabancısın. Kadınların siyah giyer, kederle solar tenleri ama onları görmezsin. Her kuytulukta bir çocuğun vurulur, aldırmazsın. Merhamet dilenir, şefkat dilenir, para dilenirsin. Ve nefret edersin dilencilerden." ... |
Halil Cibran
Halil Cibran
, Ey kavmim
“Sevginin karşıtı nefret degil, kayıtsızlıktır.” der Leo Buscaglia. İlişkileri bitiren sevgisizlikten ziyade ilgisizlik, aldırmazlık, umursamazlıktır.
Reklam
411 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.