Bir şeylerin farkına vardığimizda çok geç olmuş olucak....
Uzun bir aradan sonra tekrar döndüm. Beni huzurlu ve mutlu eden şeylerin insanlar değil de kitaplar olduğunu fark ettim .
"Mevlut'un şimdi karşısında pencerelerden yapılmış bir çeşit duvar dokusu vardı. Şehrin gücü, korkutucu gerçekliği, vahşiliği Mevlut'a bile hala sert bir duvar etkisi veriyordu . Bu duvarın üzerinde on binlerce pencere Mevlut'u birer göz gibi seyrediyordu . Sabahaları karanlık olan gözler gün boyunca renk değiştiriyor ; akşamları, Mevlut'un şimdi tanık olduğu gibi , şehrin üzerindeki geceyi bir çeşit gündüze çeviren bir ışıkla aydınlanıyordu . Mevlut şehrin ışıklarına çocukluğunda uzaktan bakmayı severdi. Büyülü bir yan vardı bunda . Ama hiçbir zaman İstanbul'a bu kadar yüksekten bakmamıştı . Bu hem korkutucu , hem de güzeldi. Mevlut şehirden hem ürküyor, hem de şimdi elli beş yaşında olmasına rağmen, gözlerle kaynaşan binalar ormanının içine atlayıp girmek istiyordu. "
"Üretmezsek aç kalırız , üretirsek dünyayı besleriz . Türkiye böyle bir ülke"
Pandemiyle eve kapandığımız ve ardından doğal ürünlere yönelimimiz sonucunda bir çok besinin gdo (genetiği değiştirilmiş) lu veya ithal olduğunu ve ardından bakliyat konusunda İç Anadolunun üretim açısından bir cennet fakat bunun kullanılmadığı gerçeğiyle yüzleştik . Türkiye 'nin tarım konusunda elverişli fakat bunun kullanılmayıp günü kurtarmak için uygulanan siyasi politikalar sonucunda nasıl boşa gittiğini tokat gibi yüzümüze vuran bir kitap . Mutlaka okuyun ve okutturun . Şehirde hayat bitecek ve hepimizin döneceği o güzel topraklar bizi orada bekliyor olacak ...