Eğer dünya iyiyse bunu elbette bilelim, ama değilse bunu da bilmeliyiz. Her durumda dünyanın iyiliği veya kötülüğü sorunu felsefeden çok bilimin sorundur.
Asıl olan, felsefenin bilginin peşinde olma çabasıdır ve bu çabayı, elde edeceğimiz bilginin ahlakımızı yüceltip yüceltmeyeceğini düşünerek kısıtlayamayız.
Farabi, insanın mutluluk yolunda emin adımlarla yürümesini sağladığı için insanın önce mantık öğrenmesi gerektiğini belirtip, mantığı da ahlak gibi mutluluk yoluna yönelten bir vasıta olarak görür.
Gazali de, mantığın dini ve diğer ilimlerde oynadığı önemli rolünden dolayı "mantık ilminden nasibi olmayanın ilmine güvenilmez" demiştir.
Ünlü Stoacı filozoflardan Epiktetos'tan mantık dersi alan bir öğrenci:
-"Mantığı ispat bilimi olarak niteliyorsunuz; öyleyse mantık okumanın gerekliliğini ispatlayınız", der.
Hocanın cevabı kısa ve açık olur:
İspatın bağlayıcı olduğunu nasıl bileceksiniz?
mantık, matematik gibi a priori, fizik gibi emprik, doğa bilimleri gibi deneysel, metafizik gibi soyut bilimlerin; sosyal ve diğer manevi ilimlerin temellendirilmesinde önemli yer tutar.
"Her şey değişme halindedir. Bir nehirde iki kez yıkanılmaz. Evren dinamiktir. Âlem, zıt kuvvetlerin çarpışmasından doğan devamlı bir değişme halindedir."
Tecrübenin doğrudan doğruya verileri tanımlanamaz. Örneğin, renklerin, kokuların, tatların ve seslerin tanımı yapılamaz. Çünkü bunlar duyu organları ile doğrudan doğruya elde edilen verilerdir. Herhangi bir şeyi duyumsamamış birisine, o duyum tanımlanamaz. Sözgelimi, anadan doğma kör birine kırmızı anlatılamaz, tanımlanamaz.