Hz. İbrâhîm kendi başına bir ümmettir. Bir zevke sahiptir kendi içinde.
... ârifin kelâmı dölleyici kelâmdır, içinde enerji taşır. “Logos spermaticus” denilmiştir, “Gerçek söz gebe bırakır.” Kulaktan içeri girdiğinde kalbi döllüyor ve kalbi döllediğinde kalpte veled-i kalb yâni kalp çocuğu doğuyor. Kalp çocuğu doğduğu zaman o kişi tekâmül basamaklarında ilerliyor. Ârif olmayanların sözleri ise bu kulaktan girip öbür kulaktan çıkan, dölleme gücüne sahip olmayan kelâmlardır. Zâten onların bir tesiri olmaz, silinip, kaybolup giderler. Onun için ârifin kelâmı hakkında “Ârifin her bir sözün duymaya insan gerek/ Sanma ki âlemde hayvan olan anlar bizi” diyor Niyâzî-i Mısrî bir şiirinde. Ârifin sözünü duymaya kulak gerek.
Reklam
Peygamber sevgisi ve O’na olan hürmet sâdece millete âit bir husus değil. Pâdişah da aynı sevgi ve hürmet ile O’na bağlı, O’nun emrinde olurdu.Topkapı Sarayı ‘Kutsal Emânetler’ dâiresinin temizliği pâdişahın vazifesi idi. Ramazan ayının 14.günü gümüş bir faraş ve ona uygun bir kürek ile burasını siler, temizler dışarı çıkınca elindekileri görevlilere verirdi. Padişah Peygamberinin hizmetini yerine getirmeyi kendine bir vazife edinmişti.Sultanın bu davranışını; “Yeryüzünün sultanı, siyasî erkin başı bile olsam aslında ben O Mâneviyat Rehberi'ne bağlıyım, benim başım O’nun ayağının altındadır." anlamında sembolik ama bir o kadar da derin anlamlar içeren bir gözle değerlendirmek gerekir.
Müslümanların Hz. Peygamber’e olan aşkları ve muhabbetlerini ortaya koymaları için bir Danimarkalı’nın karikatürüne ihtiyaç duymaları beni çok rencide etti şahsen. Bizim Hz. Peygamber’e olan sevgimizin ne Danimarkalı’yla ne de Fransız’la bir irtibatı olmalı. Oralarda sâdece bizim Peygamberimizi değil Hz. Îsâ’yı da Hz. Mûsâ’yı da alaya alan karikatürler zaman zaman yayınlanır. Ateist bir kimsenin inanan bir kimsenin kutsallarına saldırmasına izin verilmesi Batı demokrasilerinin tam tarafsız olamadıklarının ve hatta inananlar aleyhine taraf almasının bir göstergesidir.
Taptuk Emre’nin kapısını çaldığı zaman Yûnus Emre’ye önce odun taşıttılar. Ne demektir o, dışarıda bırak benliği, öyle içeri gir, demektir. Odun taşıtmak, ona hakaret etmek, onu küçümsemek veya ekonomik anlamda burada bir ameleye ihtiyacımız var, anlamına gelmez. Burada bir kişisel gelişim eğitimi vardır.
Bir insân-ı kâmil bulasın ki o kâmil sana seni tanıta, demişlerdir. Bakınız, insân-ı kâmil size kendisini tanıtmıyor. Bu kâmil, size yine sizde olanı tanıtıyor. Geleneksel eğitim anlayışında bir kişinin kendisini tanıyabilmesi için dışarıdan birisinin ona kendini görsün diye ayna tutması gerekir. Buna “Cemâl cemâle karşı” denir. İşte bu noktada demişlerdir ki bir öğretmeni kabullenmeyen kişi kendi hodbîn nefsiniöğretmen edinmiş olur. Nefs de şeytândandır. Nefsin öğreteceği şeyler de dolayısıyla şeytânî şeyler olacaktır. Bunun mânâsı budur.
Reklam
944 öğeden 621 ile 630 arasındakiler gösteriliyor.