Bozulmamış olana inancım var. Birkaç saç telini defterinin arasına ödünç bırakmış olana. Doğaya, güllere ve yağmurun bıraktığı kokuya. Kayboluyoruz her birimiz bazen ayrı bazen aynı kaderin arkasında. Yine de yıldızlara bakıp yolunu bulmuş gezginler gibi aynı toprağa inanıyoruz, aynı suya. Çatlaklarla dolu duvarları boyuyoruz, hiç ağlamamış gibi bakıyoruz, hiç inanmamış gibi aşka. Tutunduğum dalı sevmeyi öğrendim ve öfkeli olduğum kadınlara benzememeyi. "Hayatın neresinden dönülse kardır" demişti Nilgün Marmara. Ben doğru sokaktan döndüğümü hayal ediyorum hayata, yarına, umuda. Belki kelimesine bir sürü anlam yükleyerek ve yarım kalan her şey gibi... Ve Zormuş Sevmek diyorum. Adını koyamamak. Benim Diyememek. Hep Yakın Hissedipte Hiç Yakın Olamamak... Ne Zormuş Sevmek. Sevdigine bir el uzatıpta yavaş yavaş geri Çekmek. Ne zormuş ona dokunup kokusunu Hissedememek. Hani bir kitap alırken önce arka kısmındaki özet kısmını okuyorduk sonra sonunu hayal etmeye çalışıyorduk. Sahi ya bizim hikayemizin özeti neydi de, sonunu böyle hayal edemedim?