Beylerbeylik görevi, eyalet yönetimini en prestijli göreviydi ve sultan vezirlerini neredeyse hep beylerbeylerinden seçerdi. Görünüşe göre, beylerbeylerinin aralarında bir hiyerarşi de mevcuttu. En kıdemli beylerbeyi, 1536'dan itibaren Divân-ı Hümâyûn'da oturma hakkı bulunan Rumeli Beylerbeyi'ydi. Geri kalan beylerbeyleri arasındaki öncelik, 1609'da Ayn Ali'ye göre, eyaletlerin fetih tarihlerini izlerdi: fakat bu sıralamanın merasimlere dair öneminden başka önemi olup olmadığını söylememiştir.
Sayfa 216 - Kronik KitapKitabı okudu
Osmanlı sultanlarının birinci rolü, savaşta bir lider olmalarıydı.İlk Osmanlı hükümdarı I. Osman, Bizanslı tarihçi Pakhymeres'in tarifiyle. Bizans kuvvetlerine karşı başarısıyla, kendi topraklarının ötesindeki "ganimet arzusunda olan gençleri çeken bir savaş lideriydi. O, 1566'da Zigetvar Kalesi önündeki ölümü ona "savaşçı ve şehit unvanını kazandıran I. Süleyman'a kadar süregelen savaşçı sultanlar sırasının birincisiydi." Bu zamana kadar savaşçı imgesi, sultanlık otoritesinin temel bir dayanağıydı. 1485 ile 1490 yılları arasında II. Bayezid, bizzat ordusunun başında Memlüklara karşı sefere çıkmadığı için kınanmış; tarihçi Tursun Bey'i, toy bir gencin ağzından çıkan eleştiriyi "[bilgeliği] deniz kadar derin yaşlı bir adamın, sultanlığın sırlarına ilişkin soru sormak yasaktır" yanıtıyla çürütmeye zorlamıştı. Tursun Bey, bu eleştirilere karşılık vermek için, II. Bayezid'in Kili ve Akkerman fetihlerini, babası II. Mehmed'in zaferlerinden daha büyük olarak göstermiştir.
Sayfa 143 - Kronik KitapKitabı okudu
Reklam
I.Murad (1362-1389) muhtemelen Gelibolu'yu 1377'de Bizanslılardan geri aldıktan sonra, Gelibolu Limanı'nda savaş gemileri inşa ettirmiştir; fakat bir Osmanlı donanmasına ilişkin ilk güvenilir kayıt I.Bayezid (1389-1402) döneminde 1392 yılına aittir. Ancak fetih amaçlı savaşlar için gemiler inşa ettirmeye başlayan II. Mehmed (1451-1481) olmuştur. Bu gemilere ilişkin bilgiler kısıtlıdır faka Osmanlı tersane işçilerinin bunları inşa ederken, Akdeniz boyunca yaygın olan gemi türlerini benimsemiş oldukları açıktır.
Sayfa 396 - Kronik KitapKitabı okudu
Osmanlı ordularının on altıncı yüzyılın son otuz yılındaki başarıları. Schwendi'nin 1560'lardaki öğütlerini doğrulamıştır. Osmanlılar, 1570 ile 1572 arasında Kıbrıs'ı fethettiler. 1578 ile 1590 arasında İran'la savaş imparatorluğa Kafkaslar'da ve Azerbaycan'da yeni topraklar getirdi ve Osmanlıların bir orduyu savaş meydanlarında on yıldan uzun bir süre tutabildiğini gözler önüne serdi. 1593'te Avusturya'yla savaş patlak verdiğinde Osmanlı serdarı Koca Sinan Paşa, Osmanlıların askeri üstünlüğünden kuşku duymuyordu; fakat savaşın sonunda Osmanlı askeri taktiklerinin köhneleştiği ortaya çıktı.
Sayfa 389 - Kronik KitapKitabı okudu
500 yıl sonra bugün yine Araplar sorun olmaya devam ediyor.
Mısır'da Bedevi kabilelerini ve klanlarını sınıflandırmak için kullanılan bir tabir olan Araplar, Osmanlı rejiminin hiçbir zaman tamamen kontrol altına alamadığı bir topluluğu meydana getirmişlerdir. Fethin hemen ardından gelen kargaşa döneminde, Osmanlılara karşı dirençleri ve yerleşik nüfuslara saldırıları, Mısır'da Osmanlı hâkimiyetinin kalıcılığını tehdit altına almıştır. 1525'te İbrahim Paşa, şeyhlerden bazılarını asarak ve diğerlerini sistemin içine sokarak durumu sakinleştirdi. 1525'ten sonra Arap şeyhler vali ve mültezim olarak hizmet edebilmişlerdir," bazıları mültezimlikle zenginleşmiştir. Yine de Arap akınları daimi bir tehlike olarak kalmış; on altıncı yüzyılın beylerbeylerini onları bastırmak için seferler düzenlemeye mecbur etmiştir. Ancak kabileler arasında birlik olmaması, sonuçta Arapların Mısır'da Osmanlı yönetimine karşı bir tehdit oluşturmamalarını sağlamıştır."
Sayfa 266 - Kronik KitapKitabı okudu
Vahhabilik
18. asrın sonunda Arab Yarımadası'nda mutaassıb bir içtihatlar bütünü olan Vahhabilik önemli rol oynuyordu. Tarikatın kurucusu Abdülvahhab daha çok 14. asır düşünürü olan İbn-i Teymiyye'den esinlenmiş görünüyor. Asr-ı saadetten (peygamber devri) sonraki her âdet ve kurumu ve daha çok otoriteyi bid'at diye reddediyordu. Bu daha çok çöl Arablığının içtimaî kültürel kurumları dışındaki her şeyin reddi demekti. Abdülvahhab, çölün en muhafazakâr ve başkaldıran unsuruyla, Suud kabilesiyle birleşti. Suudiler onun ölümünden sonra Vahhabiliği sürdürdü.
Sayfa 293Kitabı okudu
Reklam
182 öğeden 151 ile 160 arasındakiler gösteriliyor.