Denilmiştir ki, dünya dört şeyle kâimdir [ayakta durur]: âlimlerin ilmi, yöneticilerin adaleti, sâlihlerin ibadeti [ve duası], cömertlerin cömertliği [yani ihsanı].
Balçıktan(insanoğlundan)maksat,güzel fiillerdir./Kişi,fiiliyle yerilir ve övülür.
Reklam
Denilmiştir ki, “Tedbiri [ilerisini düşünerek plan yapıp işi organize etmeyi], üç şey [ifsat edip] bozar. -Biri, tedbir konusunda ortakların [katılımcıların] çok olmasıdır. Zira bu durumda tedbir, saçılıp darmadağın olur. -İkincisi, tedbir konusunda ortak olanların, birbirine haset etmesidir. Zira bu durumda da heva ve kötü maksat işin içine karışır. -Üçüncüsü, tedbirini ele aldıkları konuyu ilk önce gündeme getiren/ona vakıf olan bulunamadığı halde konudan doğrudan haberi olmayan/başlangıçta buna pek dikkat etmeyen kişinin tedbir üzerinde hâkimiyet kurmasıdır [Tedbir ettikleri maslahata başlandığında tedbire mâlik olanın bulunmaması ve fakat tedbire malik olmayanın bulunmasıdır]. Zira bu durumda da orada bulunmayan o kişi, orada hazır bulunan kişiye kin tutar [haset eder ve böylece tedbir bozulur] . [Hz.]Ali -radiyallahu ‘anh şöyle demiştir: -“Cimri olan kimseyi istişarene dâhil etme [yani cimri kimseyle istişarede bulunma]; o, seni fazlından [iyilikten] döndürür ve seni fakirlikle korkutur. -Korkak kimseyi de istişarene dâhil etme; o, [yapılması gerekli olup da cesaret gerektiren] işler konusunda seni zayıf kılar [yani kalbine zayıflık duygusu verir]. -Haris olan kimseyi de istişarene dâhil etme; o, sana aç gözlülüğü güzel gösterir [seni tamah yönüne sevk eder]. -Doğrusu cimrilik, korkaklık ve hırsı biraraya getiren şey [yani bunların ortak noktası], Allah hakkında kötü zanda bulunmaktır.
Bazı muhakkik âlimler demişlerdir ki: “Bize doğru yolu göster!" [Fatiha,6] âyetinde zikredilen ve kıyamet günü Cehennemin ortasına serilecek olan “sırât-ı mustakim”, bu dünyadaki dosdoğru yolun bir benzeridir. Bu tabir, [bu dünya ile ilgili olarak] orta yolda olmak ve zıtların arasındaki vasat durumdur. Nitekim âhiretle ilgili sırât-ı mustakim son derece hassas olarak nitelenmiş, hatta onun özelliği olarak 'kıldan ince kılıçtan keskindir" denilmiştir. Aynı şekilde bu dünyadaki sırât-ı mustakim de bu özelliktedir, hatta bunda asla bir genişleme de yoktur. Çünkü bundaki en ufak bir sapma helak edici reziletler olan ifrat ve tefrit taraflarından birine düşmeye sebep olur ve bundan sonra kişi için tehlike büyük ve iş zordur. Bu sebeple Peygamber Efendimiz “Emrolunduğun gibi dosdogru ol!” [Hud,112] âyetinin geçtigi Hud Suresi için “Beni, Hud süresi kocattı!” buyurmuşladır. Allahım! Bize doğru yolu göster, bizi Cehennem tabakalarından muhafaza et.Bizi sevdiğin ve râzı oldugun şeylere muvaffak eyle, bizi hevâya tâbi olmaktan beri eyle! Sadreddinzâde Mehmed Emin Şirvâni
“Bil ki, eşyanın varlığı dört mertebededir: Yazı, ibare [söz], zihin ve a'yân [dış dünya]. Bunlardan her önce gelen, sonra gelene vesiledir. Çünkü yazı, lafızlara delâlet eder. Bu [yani lafızlar] da zihinlerde olana göredir ve zihinlerde olan da a'yânda olana göredir. Aynî [dış dünyada bir gerçeklik olarak bulunan] varlık, hakikî ve asıl varlıktır. Zihnî varlığın hakikî mi yoksa mecazî mi olduğu hususunda ise, ihtilaf vardır. İlk ikisi [yani yazı ve söz] ise, kesinlikle mecazîdir. Sonra a'yâna ilişkin ilim, ya amelîdir ve onunla o ilmin kendisinin elde edilmesi amaçlanmayıp aksine kendisi dışında başka bir şeyin kazanılması] amaçlanır ya da nazarîdir ve onunla o ilmin kendisinin elde edilmesi amaçlanır. Ayrıca bu ikisinden her birinde ya şeriattan alınmış olması bakımından araştırma yapılır -ki, bu durumda o, şer'î ilimdir-ya da sadece aklın gerektirmiş olması bakımından araştırma yapılır -ki, bu durumda da o, felsefî ilimdir-. Bunlar da [toplam] yedi temel ilim olup bunların her birinin de türleri vardır ve her türün de alt dalları bulunmaktadır. Bunların da tamamı konularına ve isimlerine göre yapmış olduğumuz araştırma ve incelemelerle bu hususta yazılmış eserlerin tetkikine göre yüz elli çeşide ulaşmaktadır ki,muhtemelen bunları daha sonra arttıracağım.”
Keşf [Keşfü'l-esrâr] sahibi [Pezdevi] şöyle der: Hüsün ve kubuh iki çeşittir. İlki, aklın güzelliği, fayda veren doğruluğun güzelliği, verilen bir nimete teşekkür etmenin güzelliği; zulmün çirkinliği ile verilen nimete nankörlüğün çirkinliği gibi sadece akılla bilinenlerdir. Ikincisi, amellerin miktarının [ibadetlerin miktarı] güzelliği ve zina ile içki içmenin çirkinliği gibi vahye dayananlardır (bi’s-sem'i). Bu sebeple, Hâkim eş-Şehîd’in [Mervezî] Müntekâ' da zikrettiği üzere, Ebu Hanife, Allah ondan razı olsun, “Göklerin, yerin ve kendisinin yaratılışını gördükten sonra kişinin yaratıcısını bilmeme özrü olamaz’ demiştir. Zira insan, kendisini, dış ve iç duyular gibi hariçten bir şeye ihtiyaç duymaksızın, sadece aklıyla bilebilme imkânına sahip olunca zorunlu olarak yaratılmış olduğunu da bilir. Yaratılmışlığını bilince de onun her şeye kadir olan ve her şeyi bilen bir yaratıcısı olduğunu bilir. Bu da sözümüzün sonu olsun.
Reklam
108 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.