Cebinde banka hisse senetleri olduğu halde "faiz haramdır" diye haykıran adamın doğru söylediğine inanalım mı? Yahut bir adam "Allah'ın indinde din İslâm'dır" dedikten sonra kendini teknolojik medeniyet dininin piyasa mezhebine bağlı sayarak kullukta bulunuyorsa sözlerini nasıl doğru kabul edelim?
Öyleyse, bir söz, bir yargı lâfzen hiçbir değişikliğe uğramadığı halde bir kimsenin ağzında doğru, ötekinin ağzında yanlış mı olmaktadır? Kesinlikle evet. Demek ki bir sözün doğru olması, bir yargının değerli olması doğrudan doğruya o sözü söyleyenin değerli ve doğru olmasıyla bağlantılıdır.
Tarih nostaljisiyle yetinmek bir aldanma olduğu gibi, yanlışlarımızdan doğan derin boşlukları tarihin sırtına yüklemek de yanlıştır. Her açıdan geriye düşmüş olmamızın sebebi tarihimiz değil, mesuliyetlerimizin idrâkinde olmayışımızdır. Tarihe bir nostalji unsuru gibi bakanlar da, tarihi bütün kötülüklerin annesi görenler de enaniyet içerisindedirler. “Öyle bir tarihten geliyorum ki...” tavrını ortaya koyanlar benliklerinin altını çizerken, tarihi suçlayanlar da “Ben iyiyim aslında, kötü olan tarihim.” diyorlar. Dolayısıyla tarihe saplanıp kalmak bir benlik meselesidir ve bütünüyle cehâletten kaynaklanıyor. Çözüm ise gayret ve ilimdedir.