İnanmak için inanmanın gerekli kılındığı, postmodernizmin tüketim kültürü ile medya masallarının çağı biçimlendirdiği ve içinde yaşayan insanı belli davranış kalıplarına zorladığı bir süreçten geçiyoruz.
Bildiklerimize sürekli yenileri eklenmekte. Çok şey bilen ancak ne bildiğini tam olarak anlamayan ve anlatamayan bir insan tipi çıkıyor ortaya yavaş yavaş. Hemen herkesin belli bir inancı var ve bu inanç çerçevesinde biçimlendirilmiş, idealize edilmiş yaşamları oluşturmaya, yaşamaya ve gelecek kuşaklara aktarmaya çalışıyorlar. Edimlerini düşünmeden, otomatikleşmiş, yapıntı eylemlere dönüştürürken sorgulamayı unutan beyinler yüzünden, birlikte yaşamın tüm süreçleri, öyle ya da böyle, neredeyse binlerce yıldır çözülemeyen sorunlarla halen el ele. Ne haksızlıkların önü alınabildi günümüzde ne de yepyeni ve idael yönetim biçimleri keşfedilebildi. Açlığın, sevgisizliğin, savaşların, sonu gelmeyen çekişme ve çatışmaların da önünü alamadı tüm bu bilgiler. Otomobiller belki yakında uçmaya başlayacak ancak biz her ne kadar ilerliyormuşuz gibi görünsek de yerimizde saymaya devam ediyoruz.
Reklam
Binlerce yıldır, içinde ne yazdığını anlamaya ve birbirinden farklıymış gibi görünen kitapları çözümlemeye, yaşamını, çevresini, beklentilerini ve umutlarını, geleceği bu bilgilere göre biçimlendirerek yaşamaya çalışan yığınlar ne huzuru, ne de mutluluğu yakalayabildi henüz. Kutsal kitapların metinlerarası geçişme özelliklerini yirmibirinci yüzyılda bile tam olarak çözememiş toplumlar, dinin ortaya çıkışı ve dönüştürücü gücü üzerine pek fazla düşünmeden, bildiklerini sandıkları şeyleri uygulamaya devam ettiklerinde, büyücü olarak etiketlenen kadınları ya da uğursuzluk getirmesin diye kedileri yakan bir anlayışa sahip olan Orta Çağ'ın karanlığındaki insanlardan farksız bir biçimde yaşamaya devam edebiliyorlar.
İnanmak bir bilme yöntemi değildir ve çoğunlukla inandıklarımız, gerçeğin kendisinden çok uzaktır.
Medyanın, çok satan safsata kitapların, yarışma programlarının, bu kadar şiddetli bir şekilde yaşamımıza nüfuz eden rekabetin, paraya dayalı değer ölçme sisteminin, bilgi gibi, adalet gibi, bilim gibi karşılığı maddi bir ölçeğe indirgenemeyecek değerlerin de bir ölçme ve değerlendirme birimi haline gelmesi; daha da kötüsü paranın bizatihi sahibi tarafından bilgi, adalet, bilim, sanat gibi değerlerin ikamesi olarak kullanılmaya çalışılması, hatta paranın tüm bu kavramsal değerleri satın alabildiğine duyulan güçlü inancın giderek genele yayılması, bu okumuş cahillerin yıllardan beri tüm toplumlara dayatmaya çalıştığı bir yeni değer inancıdır. Elbette bu da bir inanç yönetimidir ve etkileri itibariyle bakıldığında bugün gerçekten de başarılı olmuş bir yönetimdir.
Sadece 5 yıl önce, bugün bildiğimiz birçok şeyi henüz öğrenmemiştik; geçtiğimiz yüzyılın başında, bugün tek bir iğne ile yokedebildiğimiz hastalıklardan ölüyorduk ve bilimkurgu kitaplarında bile neredeyse hiç bahsedilmiyordu uzaya yolculuktan. Bırakın alt parçacıklarını filan daha atomun kendisini dahi görememiştik; dünyanın gerçek şekli hakkında akademik olarak bile şüphe duyanlar vardı çünkü henüz uzaydan çekilmiş bir fotoğrafı yoktu. 5.000 yıl önce henüz daha yazıyı yeni keşfediyorduk ve kurallı olarak dert anlatacak, sanat yapacak, bilim yapacak bir dilimiz olmadığı gibi, modern bilimi keşfetmemiz için de 4.600 yıl daha beklememiz gerekecekti. 50.000 yıl önce muhtemelen ancak yeni ayağa kalkmıştık ve birkaç ses dışında bir dilimiz olmadığı gibi, dünyada çok kısıtlı bir bölgede yaşıyorduk. Evrenin yaşı 13.6 milyar yıl, dünyanınki ise 4.5 milyar ve bizim gerçek anlamıyla bilimsel yolculuğumuz 5. yüzyılına yeni girdi. Bu kadar kısa zamanda bu kadar büyük bir ivme kazanan bir kümülatif zihin hareketinin, önümüzdeki 500 yılda, 5.000 yılda, 50.000 yılda neleri keşfedeceğini, nelerin üstesinden geleceğini, daha bilmediğimiz neleri ortaya atıp ispat edeceğini kestirmek imkansız.
Reklam
470 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.