27 Mayıs İhtilalinin zorla Diyanet İşleri Başkanı yaptığı, ama bir seneden fazla tahammül edemeyerek ayrılıp İstanbul Müftülüğü görevine tekrar dönen Ömer Nasuhi Bilmen Hoca ise kelam dersimize gelirdi. Tipik bir medrese hocasıydı derste mu muhtasar ilm-i kelam adındaki kitabını açar, cümle cümle okur, sonra izahını yapardı. Soru sorduğumuzda " Ee sen şimdi inanmıyor musun gardaşım?" diye kızardı derslerinin çok faydalı olduğunu söyleyemem.
Hoca fazla sert değildi ama yüzü pek gülmezdi. Erzurum şivesiyle konuşuyordu. Lacivert takım elbise giyerdi, kravatı var mıydı yok muydu onu Tam hatırlayamıyorum. Ama başındaki fötr şapkasını çok iyi hatırlıyorum. Ders verirken şapkasını çıkarıp masanın üstüne koyardı.
Ama sertliğine rağmen hoş ve sempatik bir insandı aynı zamanda. Bir keresinde muziplik yapıp ders çıkışında hocaya şapka giymenin günah olup olmadığını sordum. İskilipli Atıf Hoca hadisesini biliyordum ve sorum maksatlıydı. Üstelik hocanın başında da fötr şapkası vardı. Çok kızdı hiç cevap vermeden döndü gitti. Adamcağız ne cevap versin günah dese siz niye giyiyorsunuz diyeceğim, günah değil dese madem öyle Atıf Hoca niye giymeyi reddetti diyeceğim. Hasılı kelam benim yaptığım kabalık ve ukalalık idi ama gençlik işte, bir bakıma fütursuzluk demek değil midir?
Kulun, Rabbine en yakın olduğu hal, secdeye varmış olduğu haldir. Artık secdede duayı çokça yapınız, "buyrulmuştur. Çünkü secde hali, en ziyade küçülme ve teslimiyet hali olduğundan orada duanın kabulü umulur.
" Seni tanzir ediyor çehresi parlak güneşin,
Ne kadar parlasa da olmayacaktır bir eşin,
Öyle bir neyyir-i pür-şaşaadır ki zatın,
Bütün afak u semavat senin mir'atın
Sen ki Fahrurrusul'ün medhine oldun mazhar
Bütün âlem seni tebcile şitab etse değer. "