Malazgirt Meydan Muharebesi
O sırada Bizanslılar hükümdarlık tacım, imparatorluğun en tecrübeli bir cenerali, en muzafer bir serdan olan Diogene Romanos'a giydirdiler. Diogene Romanos, 1071 de, İmparatorluğun himayesinde bulunan Ermenistan Kırallığı'm korumak ve Selçuk Türklerini Anadolu serhadlerinden kat'i bir darbe ile atmak için büyük bir ordu ile İstanbul'dan Van'a doğru hareket etti. Bizans ordusunda her zaman olduğu gibi, İmparatorluğun her ırktan ve her cinsten bir­çok askeri kıt'alan vardı. Ordunun esaslı bir kısmını ise Rumeli'den gelmiş olan Peçenek ve Oğuz Türkleri teşkil ediyorlardı. Meydan muharebesini tasvir etmiş olan Ermeni ve Rum müverrihleri, müttefikan derler ki: "Oğuzlar ve Peçenekler, karşılarımda kendi dillerini konuşan ve kendi soylarından olan Alp Arslan'ın Türkmenler ini görünce onlarla anlaştılar ve derhal onlann tarafına geçtiler muharebe kayboldu, lmparator yaralandi ve Alp Arslan'a esir düştü.
"Karaköy'e, deniz kenarına inip İstanbul'u seyretti. Kadınlarımızı da, İstanbul'u da hor kullandığımızı düşündü... Yalnızca, martılar gibi buna alışmıştık...Aklına Tevfik Fikret'in karamsar şiiri "Sis" düştü. "Ey köhne Bizans, ey koca fertût-ı müsahhir, Ey bin kocadan arka kalan bîve-i bakir...""
Sayfa 24 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Baltacı Mehmet Paşa rahmetlisi ile sonradan 1. Katerina adıyla Rus İmparatoriçe'si olan Deli Petro'nun meşhur metresi Livonyalı Marthe Rabe arasında bir gönül hikâyesinin yaşandığını hiçbir ciddi kaynakta okuyamazsınız. Baltacı'nın, Katerina'yı çadırına aldığını ve bir gecelik beraberlik karşılığında barış antlaşmasına razı olduğunu da okuyamazsınız hiçbir ciddi kaynakta. Fakat devşirme fiskosu, Osmanlı Devleti'ni Osmanlı Ailesi ile birlikte kuran Çandarlılar'dan Koca Halil Paşa'yı nasıl Bizans casusu olarak kabul ettirdi ise, bu ünlü Türk komutanını da bir gecelik zevk uğruna Rusları imhâ etmekten vazgeçen uçkur düşkünü bir serdar olarak tanıtmaya muvaffak olmuştur. Bakın Rıza Nur ne yazıyor: "… Petro her şeyi ile esir düştü. Kendisine sârâ nöbetleri geldi. Maneviyatı bitti. Fakat karısı Katerina tedbir aldı. Mücevheratı ile beraber Baltacı'nın çadırına gitti ve birkaç gün kaldı. Bu kadın yüzünden Prut muahedenâmesi yapıldı. Petro serbest bırakıldı." Rıza Nur, takip eden satırlarda Baltacı'nın "biraz cevahir almak" ve "şehvetini hoşnut etmek için bu adi işi yaptığını, bu sebeple kendisini Türklük mel'unları arasına katmak lâzım geldiğini" yazıyor. Bu kitabın ilk baskısının 1924-1926 senelerinde 54 sıra numarası ile Maarif Vekâleti tarafından basıldığı hatırlanırsa, yukarıdaki palavra resmen tasdik edilmiş demektir!
Sayfa 172 - Bilgeoğuz YayınlarıKitabı okudu
Anadolu, Türk fetihleri arifesinde nüfusunu kaybetmiş bir coğrafya durumundadır. Mevcut nüfus da Türklerin gelişi ile çekilip gitmiştir. Osman Turan, Brosset'e atıfta bulunarak "Türkler'in kudreti dolayısıyla Rumlar'ın şarktaki bütün şehir ve kaleleri bırakıp gittiklerini" yazıyor. Bir Rum vakâyinâmesinde "Türklerin
Sayfa 34 - Bilgeoğuz YayınlarıKitabı okudu
Anadolu'ya Türk akını,
Çok kısa zamanda o kadar çok sayıda Türkmen geldi, Anadolu öyle bir Türkmen akınına uğradı ki, 1048'de Erzurum, 1057'de Malatya, 1059'da Sivas, 1064'de Kars ve Antakya, 1067'de Kayseri, Niksar ve Konya, 1068'de Emirdağ yakınlarındaki Amorivan, 1069'da Sandıklı yakınlarındaki Honas düştü! Bizans bu Türk muhaceretini önleyebilmek için ordu göndermeye mecbur oldu. Malazgirt'te Bizans mukavemeti kırılınca da Türkler Kafkaslar'dan ve Horasan üzerinden âdeta bozbulanık bir nehir gibi Anadolu'ya akmaya başladılar. Bu sadece savaşçıların göçü değildi, bir millet; çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, yorgan-döşek, kap-kacak, davarını önüne katmış, eşyasını hayvanlara yüklemiş, Kızılelma'ya doğru yola çıkmıştı. Bir Bizans vakâyinâmesi bu Türk istilasını "kara ve deniz, sanki bütün dünya kâfir barbarlar tarafından işgal edildi ve ıssızlaştırıldı. Onlar şarkın bütün köylerini, evleri ve kiliseleri ile birlikte yağma ve istilâ ettiler" satırlarıyla ifade etmiştir. İbni Şeddat, işte bu sıralarda, yalnız Halep'te 150 bin Türkmen'in yaşadığını, Halep'e bağlı bazı kasabaların yalnız Türkmenlerce meskûn olduğunu yazar.
Sayfa 32 - Bilgeoğuz YayınlarıKitabı okudu
İki büyük fatih arasında gerginlik artıyordu. Bayezid ve Timur, her ikisi de aynı siyasi hedefi güttükleri için aralarında bir çatışma önlenemez görünüyordu. Bu hedef, tüm Türklerin askeri gücünü bir bayrak altında toplamak ve hilalin emrine vermekti. Her iki fatih de dünyanın, iki kahraman için çok küçük olduğuna inanıyordu: Allah birinden birini seçtiğinde, bu, sonsuza dek sürecek bir seçim olacaktı. Sonunda ipler koptu. Timur dev ordusunu topladı -sekiz yüz bin kişilik bir ordu.- Bayezid, Asyalı fatihe karşı durmak için derhal Bizans kuşatmasını kaldırdı. Düşmanının gücünü ve kurnazlığını biliyordu. Dikkatle ve titizlikle çok uygun yerler seçerek mevzi aldı. Ama büyük hanların vârisinin, büyük halifelerin izinden giden düşmanına ağır basan bir özelliği vardı: o, Bayezid'in yapamadığını yapıyor, kentleri ve insanları hiçe sayıyordu. Bağdat'ı aldı ve talan etti. Küçük Asya kentlerini yaktı, yok etti. Bayezid'in, ülkesinin yok edilmesini önlemek ve halklarının gözünde saygınlığını kaybetmemek için bu ateş ve ölüm tufanını durdurması gerekti. Ankara yakınında savaşa girdi. Yenildi. Timur'un ordusu kuşkusuz silah ve cephane bakımından çok üstündü: Bayezid'in herhalde hiç kullanmadığı topları vardı. Hindistan'dan getirdiği fillere binmiş askerleri, Bayezid'in askerlerine tutuşmuş yağ döküyordu. Yeniçerilerin kahramanca cesareti de işe yaramadı. Ama Türkler öylesine kahramanca dövüşüyorlardı ki, savaşın sonu uzun süre belirsiz kaldı. Ölümü göze alarak ön safta çarpışan Bayezid esir düştü; kısa süre sonra da ölecekti.
Sayfa 251 - Doğan Kitap YayınlarıKitabı okudu
Reklam
108 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.