Anadolu Kültür Merkezi Anadolu Selçukluları zamanında İslâm âlemi esaslı değişikliklere uğramaktaydı: Araplar Sicilya ve Endülüs'ten çekilmekteydiler, doğudan Moğol istilası İslâm âlemini parçalıyordu. İçeriden Bâtınîlerin bozucu ve dağıtıcı tesirleri kuvvetlenmeye başlamıştı. Doğu ve batıdaki memleketlerini terk etmeye mecbur olan birçok
Sayfa 192 - Doğu Batı Yayınları, 3. Basım: Eylül 2021Kitabı okuyor
Büyük Selçuklu imparatoru Melikşah zamanında hastaneler ve tibbî kurumlar yapılmaya başlanmıştı. Artık E. Z. Râzî, İbn Sînâ vb. gibi araştırmacılar kalmamış, fakat onların eserlerinden faydalanan pek çok hekim yetişmiş, bu uygulanmış tıbbı işletecek geniş kurumlar kurulmuştur. Selçuk devri tıpta yaratıcı olmaktan ziyade yapıcı ve teşkilâtçı bir devirdir. Harezmşahlar zamanında tıp büyük gelişme göstermişti. II. Harezmşah devletini kuran Enuştekin'den sonra devlet, Kutbeddin Mehmed zamanında genişledi (1098). Alâeddin Mehmed Tekiş (1200-1220) zamanında Harezm Devleti zirvesine ulaştı. İlim hareketi büyük canlılık gösterdi. Fakat Abbasi halifeleri onlara karşı Cengiz'le birleşmek gafletinde bulundular. Bu yüzden Harezmşahlarla birlikte Abbasi halifeliği de ortadan kalktı ve İslâm âlemini Moğollar istila etti. Birinci Harezmşah Devleti'nde İbn Sînâ'nın hocalarından Ebu Sehl Mesihî vebaya dair önemli bir eser yazmıştı. İkinci Harezmşahlar zamanında Atsız adına yazılmış Agraz-ı Tibbî de çok önemliydi. Kara Hitay Türklerinden Kutluğ Türkân Hatun'un Isfahan yakınında yaptırdığı (1271-1281) hastanenin büyük şöhreti vardı (1275). Türkân Hatun'un hizmetinde başhekim Şemseddin Mehmed Şah idi. Hatun, birçok medrese, mescitler, sosyal yardım kurumu, köprü ve başka hayır kurumları yaptırmıştı. Kirman Selçuklularından Behramşah sosyal sağlık kurumları olarak imaretler ve bir hastane kurdurdu. | Hilmi Ziya Ülken, Anadolu Kültürü Üzerine Makaleler, Doğu Batı Yayınları, 3. Basım: Eylül 2021, s. 155.
Sayfa 155 - Doğu Batı Yayınları, 3. Basım: Eylül 2021Kitabı okuyor
Reklam
Galya'yı ve İberya'yı zapt eden Cermenler Latin kültürünü, Türkistan'ı işgal eden Moğollar Türk kültürünü benimsemişlerdi. Bundan dolayıdır ki Selçukluların ilk devresi tamamen pagan, ikinci devresi İranîleşmiş müslüman göründüğü halde, üçüncü devirde kelâm, fıkıh, tasavvuf bilgileri yerleştikçe ve İslâm medeniyetinin dehasını temsil eden bu ilimlerde yerli âlimler yetiştikçe Anadolu Selçukluları İslâmiyet'i tamamıyla benimsediler. | Hilmi Ziya Ülken, Anadolu Kültürü Üzerine Makaleler, Doğu Batı Yayınları, 3. Basım: Eylül 2021, s. 101.
Sayfa 101 - Doğu Batı Yayınları, 3. Basım: Eylül 2021Kitabı okuyor
Türkler Anadolu'ya İslâmiyet'i kabul etmiş olarak geldiler. Selçuklulardan çok önce Sâmânoğulları, Gazneliler İran'a doğru inmeye başlamışlardı. Abbasi halifesi Mutasım'ın hassa ordusunu Türk kölemenleri teşkil ediyordu. Sınır üzerinde onlar çarpışıyorlardı. Hâsılı Anadolu’nun Türkleşmesi aynı zamanda İslâmlaşması demektir. İran'ın, Azerbaycan'ın büyük kısımları ya Türkleşir ve İslâmlaşırken Anadolu'daki hareketle bu memleketler arasında büyük bir fark yoktu. Ancak İran'da eski İran kültürünün kuvveti ve Şiîlik hareketleri İran Türkleriyle Anadolu Türklerini gittikçe farklılaşmaya itti ve hakiki Türk kültürü ancak Anadolu'da yerleşen Oğuzlar arasında doğmaya başladı. | Hilmi Ziya Ülken, Anadolu Kültürü Üzerine Makaleler, Doğu Batı Yayınları, 3. Basım: Eylül 2021, s. 96.
Sayfa 96 - Doğu Batı Yayınları, 3. Basım: Eylül 2021Kitabı okuyor
Türkler arasında millî şuur uyandıkça geçmiş yüzyıllara doğru yönelmek temayülleri de artmış ve Türk toplulukları kendilerini daha birleştirici adlarla anmak lüzumunu duymuşlardır. Doğu Türkistan Türkleri'nin artık unutulmuş olan "Uygur" adını benimseyerek "Kaşgarlı", "Yarkendli" vesaire gibi parçalara bölünmekten kurtulmak isteyişleri gibi Kazaklar da Batı Türkistan'ın bütün kuzey bölgelerini birleştirecek "Alaş"ı devlet adı diye almakla aynı millî şuura daha önce ermişlerdir.
Sayfa 259 - İrfan YayıneviKitabı okudu
Millî egemenlik, millî ve laik olmak zorundadır. Nasıl ki, demokrasi sadece oy çoğunluğu demek değildir; Fransız Devrimi'nden beri demokrasi, aynı zamanda belli dünyevî bir hayat ve toplum felsefesinin ifadesi olarak yerleşip gelişmiştir.“Devletin dini dîn-i İslâm'dır” diyen Osmanlı Anayasası, Türkiye Cumhuriyeti anayasası ile taban tabana zıttır. Özetle, Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı devlet sistemi arasında hiçbir bağ kurulamaz. Bu noktada Osmanlı, tamamıyla ve kesinlikle son bulmuştur.
Sayfa 385Kitabı okudu
Reklam
Tarihte daha önce Helenistik çağda veya imparatorluk çağında olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu, sınırları içinde bir araya getirdiği yirmi-otuz etnik grubu, ticaret, askerlik, genel bir Kanûn-i Osmânî çerçevesinde birbirine katmış; bir kültürleşme çevresi yaratarak benzerlikler ve ortak davranışlar sağlamıştır. Bir Yeniçerinin Hatıraları'nı, “seyyâh-i âlem” Evliya Çelebi'yi ya da Eremya Çelebi'yi okuduğumuzda, bir “Osmanlı kültür potası”ndan söz etmenin mümkün olduğu ortaya çıkar. Macaristan'dan Yemen'e, Adriyatik’ten Kafkaslara kadar “Osmanlı kültürü”nün damgasına tanıklık edebilirsiniz.
Sayfa 303Kitabı okudu
Atatürk üzerinde şimdiye kadar yazılan eserlerin en çok eleştiriye açık tarafı, tarihî koşulların ve aşamaların göz önünde tutulmamasıdır. 1920'de TBMM'de Fahrî Yâver-i Pâdişâhî unvanıyla söylediği sözlerle 1924'te hilâfetin kaldırılması dolayısıyla söyledikleri arasında, tabii çelişkiler bulunacaktır. Bundan başka, Mustafa Kemal'in belli bir tarihte, belli bir amaçla uyguladığı siyasî strateji göz önüne alınmaksızın o dönem anlaşılamaz. Atatürk, yalnız büyük bir askerî stratejist değil, aynı zamanda usta bir siyaset stratejistidir. “Vatanı kurtarma”, “Milletin bağımsızlığını sağlama", "Milletin kayıtsız şart- siz egemenliğini sağlama”, “Türk milletini çağdaş medeniyet düzeyine ulaştırma” uğrunda yaptığı siyasî mücadeleler, aynı zamanda bir iktidar mücadelesi niteliğindedir. Onun, tam iktidarı elinde tutmak, bu iktidara meşrûluk kazandırmak için en uygun söylemleri seçen, siyasî manevralar yapan usta bir siyasetçi olduğunu unutmamak gerekir. Mustafa Kemal, son kertede, gayelerine ulaşmak için tehdide başvurmaktan da çekinmezdi.
Sayfa 362Kitabı okudu
Sibirya bölgesindeki Tobolsk vilayetinin Tara karyesinde dünyaya geldi. Buhara'dan Sibirya'ya göçen Özbek asıllı bir ailenin çocuğudur. Yedi yaşından itibaren medrese eğitimi almaya başladı. 14-15 yaşlarında iken peşpeşe hem annesini, hem de babasını kaybetti. Ailesinin fakir olması ve hiçbir miras bırakamamaları sebebiyle eğitimini çalışarak
İSLAM BİRLİĞİ KURUNTUSU Yedinci yüzyılda ortaya çıkan Müslümanlık, sosyoloji bakımından Arapların millet haline geçme savaşıdır. Aynı dili konuştukları halde birbirine düşman boylar ve uruklar durumunda dağınık bir hayat yaşayan kalabalık bir kavim, bir iç veya dış etki ile birlik kurma yoluna elbet gidecekti. Peygamberin ortaya koyduğu
44 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.