"Beynimiz bal yoğuran
bir kovan.
Ona balı dolduran
arıdır hayat.
Aldığımız hislerin
sonsuz derin
pınarıdır kâinat!
Kâinat geniş
kâinat derin
kâinat uçsuz bucaksız!
Biz onun parçaları,
biz ondan doğan bir sürü bacaksız!
Biz o bacaksızların
— anasını inkâr etmeyen cinsi —
Çünkü biz
emredenlere emir verenlerden değiliz!
Bağlıyız toprağa
kalın halatlar gibi kollarımızla!
Çelik dişleri şimşekli çarklılar
koparırken kara toprağın esrarını,
biz
seyretmedeyiz
cihan içinden cihanların
doğuşunu;
kehkeşanların
gümüş aydınlığında!"
O acılar olmasa idi belki de hayatı tanımayacaktı ve sade, neş'eli bir çocuk hayatı sürüp gidecekti. Sonra, ilerde başına gelecek en küçük bir zorluk onu şaşırtmaya yetecek, bocalayacaktı.
Padişahların kıblesi taç ile kemer, dünyaperestlerin kıblesi de gümüş ve altındır. Suret tutkunu olanların kıblesi, sudan ve çamurdan ibaret bulunan cisim; mânâşinas olanların kıblesi de ruh ile kalptir. Zahidlerin kıblesi, mihrâb-ı kabul, ahlaksızların kıblesi de fuzuli işlerdir. Tembellerin kıblesi uyumak ve yemek, insanların kıblesi de ilim ve irfan ile beslenmektir. Aşıkların kıblesi, zevalsiz visal, arifin kıblesi ise, Cemal-i Zülcelaldir. Makam ve mansıb sahiplerinin kıblesi mal ve rütbe, sülûk ehlinin kıblesi de tarikat için lüzumlu olan şeylerdir. Hırsın ve amelin kıblesi heva, kanaat sahiplerinin kıblesi ise, Allaha tevekküldür.