Şahidi yok zannettiğin suçların hiç düşüveriyor mu zihnine ve sen belki bir gecenin karanlığında ya da bir insan yalnızlığında, yine kimse yok sandığında kendine kendini itiraf edebiliyor musun?
Şahidi yok zannettiğin suçların hiç düşüveriyor mu zihnine ve sen belki bir gecenin karanlığında ya da bir insan yalnızlığında, yine kimse yok sandığında kendine kendini itiraf edebiliyor musun?
Reklam
Günahlarına ağlıyor musun?
Şahidi yok zannettiğin suçların hiç düşüveriyor mu zihnine ve sen belki bir gecenin karanlığında ya da bir insan yalnızlığında, yine kimse yok sandığında kendine kendini itiraf edebiliyor musun? Ağlıyor musun yaptıklarına? Günahlarına ağlıyor musun?
Şahidi yok zannettiğin suçların hiç düşüveriyor mu zihnine ve sen belki bir gecenin karanlığında ya da bir insan yalnızlığında, yine kimse yok sandığında kendine kendini itiraf edebiliyor musun? Ağlıyor musun yaptıklarına? Günahlarına ağlıyor musun?
Şahidi yok zannettiğin suçların hiç düşüveriyor mu zihnine ve sen belki bir gecenin karanlığında ya da bir insan yalnızlığında, yine kimse yok sandığında kendine kendini itiraf edebiliyor musun? Ağlıyor musun yaptıklarına? Günahlarına ağlıyor musun?
Sayfa 18 - Nesil yayınlarıKitabı okudu
Bu keyfiyeti, Çankaya köşküne davetli bulunduğumuz bir akşam, bizzat şahidi olduğum şu sahne ile belirtmek isterim: Yemekten sonra, köşkün büyük salonunda üç dört oyun masası kurulmuştu. Birinde Mustafa Kemal Paşa’yla birkaç arkadaş poker oynuyorduk. Biraz ötemizde İsmet Paşa’yla Fethi Bey’in bulunduğu bir masada biridge partisi yapılıyordu. Gecenin ilerlemiş bir saati. İçeriye bir yaverin girdiği ve usulcacık masamıza yaklaşarak Atatürk’e bir telgraf verdiği görüldü. Atatürk, elinden oyun kâğıtlarını bırakarak telgrafı aldı; dikkatle okudu ve hâlâ ayakta bekleyen yavere çatık bir çehreyle, “Götürün bunu, başvekile verin!” dedi. Hepimiz oyunu kesip; gözlerimizi yanımızdan masaya dikmiş ve Fethi Bey’in telgrafa şöyle bir göz gezdirdikten sonra yaver beye geri verip hiç bir şey söylemeksizin oyuna devam ettiğini görmüştük. Bunun üzerine yaver ne yapacağını şaşırmış, bir elinde telgraf, tekrar bizim masaya yaklaşmıştı. Atatürk; “Şimdi de bunu İsmet Paşa’ya götürünüz!” dedi. Yaver döndü, telgrafı İsmet Paşa’ya verdi. İsmet Paşa, aldı; okudu, okudu ve birden ayağa kalkarak –hattâ fırlayarak diyebilirim– telaşlı telaşlı etrafına bakındı; derken eline bir cıgara aldı, kibrit aradı; sonra vazgeçti, kendini toparlayıp yerine oturdu. Bu sahneyi göz ucuyla takibeden Atatürk, bize dönerek yavaşça: “İşte, iki adam arasındaki fark” dedi ve ilave etti. “Şeyh Sait çeteleri Şemdinan’a gelip dayanmışlar.”
Reklam
56 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.