El değmemiş kar ya da kırağının üstünde yürümek bana çocukluğumdan beri hep garip bir heyecan vermiştir. Yeni bir dünya ilk giren kişi olmak gibi, pak, yeni, hiç kullanılmamış, kirletilmemiş bir şeyi keşfetmekten gelen derin, tatmin edici bir his.
Yazları turistler kasabamızın mimarisini ve “eski zamanların büyüsü” diye adlandırdıkları şeyi görmeye geliyor. Büyü neden eski zamanlara ait olmak zorunda?
Sonsuza dek yaşayacağını biliyor, uykudan uyanıklığa geçiş kadar kolay bir biçimde fani hayattan bir başka hayata geçeceğini biliyor. Bu gerçeği tüm bedeninde hissediyor, öyle eksiksiz bir biçimde biliyor ki nefes almak gibi, durup düşünmesine gerek yok.