Hayatımızın tesadüfler üzerine kurulu olmadığını çok küçük yaşta öğrenmiştim elbet. Her gelenin her gidenin her yaşantının her anın bir nedeni vardır bu döngü içerisinde.
Altay Türklerinde "sema" on yedi kattır. Orta dünyadaki yer-sular da on yedi handan ibarettir. Görülüyor ki bu 17 adedi, Yakutlarda sağ ve sol kolların adetleri olan 9 ve 8 adetlerinin ceminden hasıl olmuştur. Eski bir zamanda Altay Türklerinde de, semanın dokuz kat olduğu şu vakıadan anlaşılıyor: Altay Türklerinde şaman, "Bay
Altay Türklerinde "sema" on yedi kattır. Orta dünyadaki yer-sular da on yedi handan ibarettir. Görülüyor ki bu 17 adedi, Yakutlarda sağ ve sol kolların adetleri olan 9 ve 8 adetlerinin ceminden hasıl olmuştur. Eski bir zamanda Altay Türklerinde de, semanın dokuz kat olduğu şu vakıadan anlaşılıyor: Altay Türklerinde şaman, "Bay Ülgen"e kurban takdim ettiği zaman, huş ormancığında bir huş ağacını merdiven ittihaz eder. Bunun üzerinde dokuz kertik yapar ki, bunlar aşağıdan yukarıya birinci kattan dokuzuncu kata kadar gökleri gösterir. Eğer semanın adedi on yedi olmuş olsaydı, kertikler de on yedi olurdu. Evvelce semanın katları 9, yer-sular 8 adetlerinde iken, sonradan her ikisi de, bunların mecmuu olan 1 7'ye baliğ olmuştur. Zaten şimdiye kadar dini tekamülde, daima eski tasniflerin birbirine ilavesiyle yeni tasniflerin peyderpey adet olduğunu gördük. Tsin dininde maşrığın dört yer-susu vardı ki, dört batna tekabül ediyordu. Oğuzlarda iki Tsin'in birleşmesiyle dördü Tanrı, dördü yer-su olmak üzere, sekiz ilahın vücuda geldiğini görmüştük. Yakut dininde sekize bir ilavesiyle dokuz adedi zuhur ettikten sonra, bu sağ-kol ve eski 8 adedi de sol kol olmak üzere, yeni bir tasnif çıktı. Altay Türklerinde de bu iki sayının birleşmesinden, 17 adedi çıktığını görüyoruz. Fakat kollara ait ilahların adedi ne olursa olsun, daima ilahların iki kola münkasım olması bu ilahların batınlara tekabül etmesi, il dininde umumi bir kaidedir.
Dairede, alınan bir kilo baklava personel arasında kertik kertik taksim edilirken
Mustafa Seyfi, kendisine düşen payı "baştan işi sıkı tutayım,
yüz göz olmayayım personelle” düşüncesiyle "Arkadaşlar buyursun” diyerek geri çevirse de, sonradan, akşama Figen'e gideceğini hatırlayıp, "Neyse tadayım bari” dedi ve iki parmaıyla kavrayıp Figen’e niyet ağzına attı. Parmağına bulaşan
Şerbeti çaktırmadan yalarken akllından Figen’in dudakları
geçtiği için, baklava kutusunun dibinde kalan şerbete ekmek
banası geldi Mustafa Seyfi’nin. Vaziyet çok fenaydı.
Hayatımızın tesadüfler üzerine kurulu olmadığını çok küçük yaşta öğrenmiştim elbet. Her gelenin her gidenin her yaşantının her anın bir nedeni vardır bu döngü içerisinde.
Babalar kızlarının değiştiremedikleri değiştiremeyecekleri eskitemedikleri eskitemeyecekleri ve yerini asla yeni bir oyuncağa bırakamayacakları en nadide oyuncaklarıdır aslında. Bir babaysanız hele ki bir kız babasıysanız bunu asla unutmamalısınız!