Alp Er Tunga Turanın yakıldığını,Türklerin öldürüldüğünü görünce kan ağladı. Öç almaya and içti. Ordu toplayarak İran'a girdi. Ekinleri yaktı. İran'a hâkim oldu. Kıtlık çıkarak İranlılar yedi yıl açlıktan kırıldılar. Bunun önüne geçip İran'ı kurtarmak için Keyhüsrev'i Turandan kaçırdılar. Keykâvus,torunu Keyhüsrev'e tahtı bıraktı. Keyhüsrev, Alp Er Tunga'dan öç almak için ordusunu hazırladı. Fakat bu ordu daha Alp Er Tunga ile karşılaşmadan bozuldu. Keyhüsrev yine ordu yolladı. Türklerden Bazur adında birisi büyü yaparak dağlara kar yağdırdı. İranlıların elleri tutmaz oldu. Böylelikle İran ordusunu doğradılar. İranlılar yine Rüstem'i yolladılar. Harikulâde savaşlardan sonra Rüstem Türk ordusunu bozup Türk ordusunda bulunan Çin hakanını da tutsak etti.
-Ey oğul, demiş.Bilmiş ol ki ben yaşlandım. Zayıf ve azıksız bir şekilde yol ağzına geldim. Ölüm mektubunu elime sundular. O mektubun ilk işareti, sakalımın ağarmasıdır. Bir adamın sakalı ağarınca Allah kuluna, "Ey kulum, bu dünyayı bırakıp öbür dünyaya varmaya hazırlan.' demek ister.
Reklam
Şimdi ey ciğerparem,ölüm haberi gelince ertelemenin çaresi yoktur.
Sonra bilmiş ol ey oğul, insanların bir adeti vardır; kıymetli bir nesneleri olursa, onu değer verdikleri kimselere vermek için saklarlar. İşte bu dünyadan elde ettiklerimin en değerlisi bu öğütlerdir.
Ey oğul, gayret et ki senin avın iyilik olsun. Öbür alem için gereken odur. İyilikten kastım, Allah için yaptığın ibadettir. Kul için, ibadetten daha iyi av yoktur. Çünkü ibadet yoluna gidenler,ateşe benzer.Ateşi ne kadar alçak yerde yaksalar da alevi yükselir. İbadet yolunu tutmayanlar ise suya benzer; suyu ne kadar yukarı kaldırırsan kaldır, o aşağı düşer. Şimdi ey oğul, ibadeti üzerine boyun borcu bil ki alevin daima yükselsin.
Ama eğer Allah'ı bilmek istersen,önce kendini bil.Çünkü ancak kendini bilen Allah'ı bilir. Bu sözle anlatılmak istenen şudur ki; sen bilinensin,o bilicidir. Yani sen nakışsın, o nakkaştır. Nakkaş kendi nakşının kemalini,çizmeye elverişli olmayan yere çizmez.Bu, mumla taş örneğine benzer.Taş elverişli olmadığı için kimse ona mühür basmaz,ama mum elverişlidir. Yüzükte ne türlü nakış varsa, olduğu gibi mumun üzerine o nakşı çizer. Bu sebeple bir sultan, yüzüğüyle bir parça mumun üzerine mühür bassa, ona sultanın yüzüğüdür demezler; bu sultanın mührüdür derler. Şimdi ey oğul, bilmiş ol ki insan ile hayvan benzerliği, mumla taş gibidir. Allah, kudretiyle yüzüğünün taşındaki nakşın kemalini insanın vücudunda nakşetti ki, insan her ana o nakşı görsün ve nakkaşı bilsin. Artık kuşkuyu bırakmak gerek, yani Bu nakış nasıl bir nakıştır?" deme. Yarattığını gör ve yaratanı bil, yoldan sapmışların, inancının yolunu elinden kapmalarından sakın.
Reklam
755 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.