Mankurt
"Dedim ya beynim uyuştu, mankurt oldum." "Mankurt"u biliyor musun; hani eskiden Asya'daki kabilelerin bir düşman savaşçısını esir aldıkları zaman uyguladıkları yöntem. Adamın kafasındaki saçları kazırlarmış, sonra yeni kesilmiş bir koyunun ıslak işkembesini o çıplak başa sıkıca geçirir, savaşçıyı boğazına kadar toprağa gömer ve Asya güneşinin altında günlerce bırakırlarmış. Ölmesin diye yemek yedirirlermiş ebette. Bir süre sonra adamın saçları uzamaya başlayınca kuruyan, sertleşen işkembeyi geçemediği için kıvrılıp geri döner, adamın beynine doğru büyürmüş. Korkunç acılar çeken adam bir süre sonra kimliğini, kişiliğini, her şeyi unutup mankurt haline gelirmiş. Bu dövüşçüleri kendi kabilelerine karşı dövüştürürlermiş.
Sayfa 252 - DOĞAN KİTAPKitabı okudu
Bir mankurt kim olduğunu, hangi soydan,hangi kabileden geldiğini, anasını, babasını, çocukluğunu bilmezmiş. İnsan olduğunun bile farkında değilmiş. Bilinci, benliği olmadığı için, efendisine büyük avantaj sağlarmış. Ağzı var , dili yok, itaatli bir hayvandan farksız, kaçmayı düşünmeyen, bu yüzden de hiç tehlike arzetmeyen bir köle imiş.
Reklam
"Sarı-Ö- zek’te, Naymanlar’ın mezarlığı ile ilgili bir hikâye, daha doğrusu bir efsane vardır. Eskiden yalnız Naymanlar gömerlermiş oraya ölülerini ama şimdi herkese ait bir mezarlık o. Ana-Beyit mezarlığı deniyor. Bir mankurt olan oğlu tarafından öldürülen Nayman-Ana oraya gömülmüş..."
"Mankurt: Gün Olur Asra Bedel adıyla yayınladığımız eserde Aytma­tov, Juan-Juanlar’ın esir aldıkları gençlere uyguladıkları bir işkence türünü anlatır: Esirlerin başındaki kılları kökünden kazıdıktan sonra, yeni kesilmiş bir deve derisinden ya­pılmış başlığı kafasına sımsıkı geçirirler, esiri bu haliyle güneş altında günlerce aç, susuz bırakırlar. Esir bu işkenceye dayanır da sağ kalırsa hafızasını kaybeder, bü­tün geçmişini unutur ve bir ‘mankurt’ olur..."
"Gel şuraya otur da biraz konuşalım, dedi. Yere oturdular. - Beni tanıdın mı? Mankurt ‘hayır’ anlamında başını salladı. - Adın ne senin? - Mankurt. - Bu senin şimdiki adın. Eski adın neydi? Asıl adını hatırlamaya çalış bakalım. Mankurt sustu. Hiç konuşmuyordu. Ama, iki kaşının arasında ter tanelerinin birikmesinden, gözlerinin bir sis perdesi ardında kalmış gibi görünmesinden hatırlamaya çalıştığı belliydi. Hatırlamasını engelleyen kalın bir duvarı aşamadığı da anlaşılıyordu... "
"Bir mankurt kim olduğunu, hangi soydan, hangi kabileden geldiğini, anasını, babasını, çocukluğunu bilmezmiş. İnsan olduğunun bile farkında değilmiş. Bilinci, benliği olmadığı için, efendisine büyük avantaj sağlarmış. Ağzı var, dili yok, itaatli bir hayvandan farksız, kaçmayı düşünmeyen, bu yüzden de hiç tehlike arzetmeyen bir köle imiş. Köle sahibi için en büyük tehlike, kölenin başkaldırması, kaçmasıdır. Ama mankurt isyanı, itaatsizliği düşünemeyen tek varlıkmış. Efendisine köpek gibi sadık, onun sözünden asla çıkmayan, başkalarını dinlemeyen, karnını doyurmaktan başka bir şey düşünemeyen bir yaratık.. En pis, en güç işleri, büyük sabır isteyen çekilmez işleri gık demeden yaparlarmış. Sarı-Özek’in ıssız, engin, kavurucu çöllerine ancak bir mankurt dayanabileceği için, buralarda deve sürülerini gütme işi onlara verilirmiş. Böyle yitik yerlerde, bir mankurt birkaç kişiye bedelmiş. Yanına yiyeceğini, içeceğini verince, kış demeden, yaz demeden, o ilkel hayata dönüşten dolayı sızlanmayı düşünmeden kalabilirmiş bozkırda. Onun için önemli olan tek şey efendisinin emirlerini yerine getirmekmiş. Açlıktan ölmemesi için yiyecek, donmaması için eski-püskü giyecek verdiniz mi, başka bir şey istemezmiş..."
Reklam
465 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.