Seni hiç yitirmeyeyim; ey, sudan da, ruhun sızısından da değerli olan ıstırap!
Sayfa 236Kitabı okudu
"Ama paranın nasıl harcandığını çok yakından kontrol etmek gerekecek," diye hatırlatma yapıyor kadınlardan biri. "Bu konuyla ilgili olarak, Türkiye büyükelçiliğinin yolsuzluğu önlemek için ne yaptığını kırk yıl düşünseniz bulamazsınız: Yoksullara beş kiloluk birer torba pirinç dağıtacaklarını ilan ettiler. Tabii ki sadece gerçekten yoksul insanlar oraya kadar gitme zahmetine katlandı: Oysaki her torbanın içinde elli bin rupi vardı!"
Sayfa 132Kitabı okudu
Reklam
"Biz onlara yardım ediyoruz, ama evlerini kendileri vapiyorlar, çünkü bizim doğrudan hiçbir şey vermeme ilkemiz var. Biz insanları sorumluluk sahibi yapıyoruz, onlara küçük bir yardımla zorlukların üstesinden gelebileceklerini öğretiyoruz. Bilgi ve maddi yardımı dağıtan üst basamaktakiyle, yardımı alan, minnettarlık hisseden ve çözümü başkalarından beklemeye devam eden arasındaki hiyerarşi ve bağımlılık ilişkisini kırmak gerekiyor. Bir diyalog kuruyoruz, insanları gerçek ihtiyaçlarını dile getirmeye cesaretlendiriyoruz, yerel inisiyatifleri yüreklendiriyoruz. Genellikle, onların günlük sorunlarını yaşamayan bizlerden çok daha pratik ve basit fikirler üretiyorlar."
Sayfa 115Kitabı okudu
"İslamcılar İslam dininin katı versiyonunu dayatmanın hayalini kursalar da bunu silah yoluyla dayatmak isteyenler çok küçük bir azınlığı oluşturuyor." "Ama cok aktif bir azınlık!" diye araya giriyor Anne. "Kuşkusuz..." Yalpalayan bir adamın sesi: "Ama bunun başlıca kurbanları biz Müslümanlarız, onlarin fikirlerine kayıtsız şartsız katılmayanlara acımasızca saldırıyorlar; çekiçle örsün arasına, bizi fazla Müslüman olmakla suçlayan Batı'yla, yeterince Müslüman olmayan İslamcıların arasına sıkışmış durumdayız. Eğer büyük çoğunluğu umutsuzluğa düşürmek istemiyorsanız, eğer bizim direnme gücü bulmamızı istiyorsanız, bizi reddetmeyi ve hepimizi aynı çuvala doldurmayı bırakın!"
Anne, kocasının başka bir kadına nasıl delicesine âşık olduğunu ağırbaşlı bir havada anlatan sevgili ninesini şaşkınlıkla dinlemişti. Ve tatlı sesiyle, "Pakistan'a gittiğine göre onu bulmayı deneyebilirsin," diye ekleyince haykırıvermişti: "Ne yapmak için?" "Bu dedenin en büyük arzusuydu, yukarıdan onun yerine getirildiğini görmekten büyük mutluluk duyacağına eminim. Sadece Rekha'nın katliamlardan kurutulup kurtulmadığını öğrenmek değildi arzusu, daha önemlisi ona ihanet etmediğini ve onu bulmak için elinden gelen her şeyi yaptığını ona söylemek istiyordu." "Söylesenize, nineciğim, onu kıskanıyor muydunuz?" Ninesi gülümsemişti: "Deden ve ben kırk yıl boyunca birbirimize çok derin bir sevgi besledik. Ama Rekha başka bir şeydi, onun Şark rüyasıydı, onun maceraperest ve tutkulu tarafını tatmin eden ama gerçeklik karşısında fiyaskoyla sonuçlanacağını bildiği bir şey. Ben Rekha'yı sevdim, dedenin rüyasını sevdim, çünkü ben dedenin her şeyini sevdim."
Çoğu zaman faytonun parmaklıklı penceresinden, yarı çıplak çocukların bağrı­şarak birbirlerini kovaladıklarını görmüştü. Onlara imreniyordu. Sert ve şiddetli oyunları kendisini büyülüyordu. Bu çocuklar, kuzenlerinden daha ilginç geliyordu ona. Soludukları hava daha canlıydı.
Sayfa 109 - everest yayınları 2. basımKitabı okuyor
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.