“Aşk bir derttir, inletir. Aşk bir ıstıraptır, zayıflatır. Aşk bir iştiyaktır, ağlatır. O nedenle Ahmed Yesevî aşıkları tanımlarken onları gece gündüz ağlayanlar diye nitelendirir.”
“Ahmed Yesevi,tasavvufi düşüncelerini Türkçe yazan ilk tarikat kurucusu olmakla Türk diline büyük hizmette bulunmuştur. Türkçeye gösterdiği titizliği sayesinde kendisinden sonra gelenlerin Türkçeyi din ve tasavvuf dili olarak kullanmalarına ön ayak olmuştur.”
Reklam
Seni sırlı bir yola çağırsam gelir misin kâri? Hayali sen olanların, senin için ölenlerin ve belki düşlerinde seni görenlerin yaşadığı bir vakte çağırsam seni, gelir misin? Dervişleri, erenleri, alperenleri görmek ister misin? Ahmed Yesevi'yi anlatsam sana... Karanlıklarda kaybolma diye ışık tutuşunu anlatsam. Dervişleriyle yollara düşürsem seni... Hem sen de dua eder misin kâri? Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevi gibi meselâ, onun gibi dua eder misin: "Beni her ne eylersen eyle, lâkin âşık eyle Allahım
Hoca Ahmed Yesevî
Pir-i Türkistan namıyla meşhur olan Hoca Ahmed 'Yesevi, Türkistan Türkleri'nin dinî hayatında önemli oynamış bir âriftir. (...) 11. yüzyılın ikinci yarısında, Batı Türkistan'daki Çimkent şehrinin doğusunda bulunan ve Tarım ırmağına dōkülen Şâhyâr nehrinin küçük bir kolu olan Karasu üzerin deki Sayram kasabasında doğdu. Babası Şeyh İbrâhim annesi ise Şeyh İbrâhim'in halifelerinden Musa Şeyh'in kızı Ayşe Hatun'dur. Ahmed Yesevî küçük yaşta önce annesini, sonra babasını kaybetti. Kısa bir süre sonra kardeşi ile Yesi şehrine yerleşti. Küçük yaşta Yesi'de Arslan Baba'ya intisap etti. Arslan Baba'nın vefatından bir müddet sonra Buhara'ya gitti ve orada Şeyh Yûsuf el-Heme-dânî'ye bağlandı. Nihayet Yesi'ye dönüp vefatına değin buradaki kendi zaviyesinde irşata devam etti. Hoca Ahmed Yesevî'nin mirasından iki tarikat geleneği ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri Bektaşîlik, ikincisi ise Nakşibendîlik'tir. Hoca Ahmed Yesevî'nin en meşhur eseri, manzum şeklinde kaleme alınan Divân-ı Hikmet'tir. Dörtlükler şeklinde İslâm'ın esaslarını anlattığı bu eserin çok sayıda yazma nüshası vardır ve günümüz Türkçesi ile çok defa baskısı yapılmıştır. Ne var ki, Divan-ı Hikmet'in yazmalarının en eskisi 17. yüzyıla kadar gider. Divan-ı Hikmet'in mevcut nüshaları Nakşibendîliğin Sünnîleştirdiği bir Yesevîlik anlayışını yansıtır. Syf. 94.95.96
Sayfa 94 - KRİPTOKitabı okudu
Temiz kişi, iştahla bir yemek bile yese derhal cezasını çeker, üstüne ensesine bir de sille yer…
Mum gibi yanıp yakılmadıkça hiç kimseye temizlikten dem vurma!
Reklam
Yedi yaşta gördüm Arslan Baba'yı Selam verip sual ettim hurmayı Tamamladım bin bir zikri duayı Nefsim ölüp lâ-mekâna uçtum ben
Ablası, kısa bir süre sonra yedi yaşlarındaki kardeşini de yanına alarak bilinmeyen bir sebeple Yesi’ye gider ve oraya yerleşir. Tahsiline burada başlayan Yesevî, küçük yaşta olmasına rağmen birtakım tecellilere nâil olarak çevresinin dikkatini çeker. Hızır'ın delâletine de mazhar olan Yesevî, Arslan Baba adlı Türk şeyhine intisab ederek büyük mürşitten feyiz almaya başlar¹.
Sayfa 14 - Eraslan, Ahmed Yesevî Divan-ı Hikmet'ten Seçmeler, 8.Kitabı yarım bıraktı
Arzuluyum akrabaya vuslata Ulu babam ravzası ak türbete Babam ruhu saldı beni gurbete Bilemedim nasıl kusur kıldım ben
Edebiyat tarihimize bakıldığında topluma mâl olmuş şahsiyetlerin tarihî hayatlarının yanında bir de menkıbevî kişiliklerinin varlığı görülür. Kendilerine kudsiyet atfedilen bu şahıslar İslam öncesi edebiyatımızdaki destan kültürünün de etkisiyle genelde menkıbeleriyle anılmış ve hafızalarda bu kimlikleriyle yer edinmişlerdir. Menkıbeler buğusu içerisinden gerçek hayatları seçilemediğinden mevzu, tarihî hayatları olduğunda dahi bazı menkıbelerinin zikredilmesi adeta kaçınılmaz olmuştur. Bu şahsiyetlerden biri de Türk milletinin manevî hayatında önemli bir yeri olan Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî'dir. Bu çalışmada onun gerçek hayatı konu alınmakla birlikte bazı ayrıntılar sunması bakımından yeri geldikçe menkıbeleri de zikredilmiştir.
148 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.